Mehmet Y. Yılmaz
Binali Yıldırım, dar gelirli bir ailenin çocuklarının baş döndürücü bir hızla zenginleşmesindeki üstün iş yönetme becerisinin nereden kaynaklandığını açıklayacağına hakkımda suç duyurusunda bulununca, İstanbul’daki bir savcı da davayı açtı.
İstanbul’daki bir hâkim de bu savcının yazdığı iddianameyi kabul etti.
Ocak ayından itibaren dördümüz bir mahkeme salonunda buluşacağız.
Binali Bey’i yarına bıraktım, önce savcı ve yargıç konusunu konuşmamız gerek.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları açık: Ceza tehdidi varsa özgür basın faaliyeti yoktur, özgür basın faaliyetinin engellenmesi, düşünce / ifade özgürlüğünün ihlal edildiği anlamına gelir.
Onun için savcıların bu tür davaları açarken, yargıçların da bu tür iddianameleri kabul ederken kendileri için yasalarda tanımlanmış görevleri yerine getirmiş olmaları da gerekir ki savcılık ve yargıçlık makamı, iktidarların basın tarafından halk adına denetlenmesinin önüne geçme fonksiyonunu ifa etmesin.
Kanunlarımıza göre savcılar, soruşturmalarını yürütürken suçlanan kişiyle ilgili aleyhte delilleri olduğu kadar lehindeki delilleri de toplamak ile yükümlüdürler.
Bu olayda “aleyhimdeki delil”, Binali Yıldırım’ın avukatlarının suç duyurusu.
Ve bu suç duyurusuna bağlı olarak yazdığım yazılar.
Lehteki deliller ne olabilir: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), Anayasa, böyle davalar ile ilgili olarak daha önce oluşmuş yargı içtihatları ve TDK Türkçe Büyük Sözlük!
Türkçe Büyük Sözlük yerine Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçe Sözlüğü ya da Kubbealtı Lugatı – Misalli Büyük Türkçe Sözlük de olabilir.
Böyle bir sözlük edinmiş olsalardı, Binali Bey’in avukatlarının “hakaret” olduğunu ileri sürdükleri kelimelerin anlamlarına bakar, suç duyurusunu nazik bir tebessüm eşliğinde sahiplerine iade ederlerdi.
AİHS ve Anayasa, benim gazeteci ve vatandaş olarak ifade özgürlüğümü garanti altına alıyor, o nedenle savcılar tarafından bir kez daha okunmuş olmalıydılar.
Öte yandan toplanması gereken lehte deliller arasında mahkeme kararları da olmalıydı.
AYM ve Yargıtay kararlarına gelmeden önce, onların da “ağabeyi” konumunda olan AİHM kararlarından küçük hatırlatmalar yapacağım.
Bir siyasetçiye yönelik eleştirinin kabul edilebilir sınırlarının özel bir kişiye kıyasla daha geniş olması gerektiğiyle ilgili olarak: Lingens / Avusturya davası.
İfade özgürlüğünün devletin ve halkın bir bölümünün aleyhinde olabileceği, hatta hepsini rahatsız edebileceği ile ilgili olarak: Handyside / İngiltere davası.
Seçmeni, yolsuzluk yapan siyasetçiye karşı uyarmanın, siyasal eleştiri sayılması gerektiği ve basının demokrasinin bekçiliğini yapabilmek için dedikodu ve söylentilere de yer verebileceği, bunları kanıtlaması gerekmediği ile ilgili olarak: Timpul İnfo Magazine / Moldova davası.
Hükümetin konumunun üstünlüğü nedeniyle basına karşı ceza yaptırımlarına başvurması konusunda kendisini sınırlaması gerektiği ile ilgili olarak: Castells / İspanya kararı.
Basına soruşturma açılmasının, gözdağı verilerek oto sansüre yol açması nedeniyleifade özgürlüğünün ihlali anlamına geleceği ile ilgili olarak: Akçam / Türkiye davası.
Bir siyasetçiye yönelik kabul edilebilir eleştiri sınırının, sıradan bir şahsa kıyasla daha geniş olması gerektiği ile ilgili olarak: Tuşalp / Türkiye davası.
Bütün AİHM içtihadını burada alt alta yazarak okuyucularımı sıkıp, kaçırma niyetim yok tabii.
Benim bile kolayca ulaşabildiğim bu kararlara savcılar tek bir parmak hareketiyle ulaşabilirdi.
Ancak yapmadı, lehimdeki delilleri toplamak için parmağını oynatmadı.
Savcının bu iddianame ile yapmak istediği şey aslında beni mahkum ettirmek değil. Bir yandan siyasi iktidarı tatmin etmek, diğer yandan bana gözdağı vermek.
Yoksa onlar da biliyor, bu davadan bir cezai yaptırım çıkmayacağını.
Çünkü dedim ya savcılar da benim kadar kolayca bu içtihatlara ulaşabilirler. Biliyorlar ama bu iddianameyi yazarken bilmezden geldiler.
AİHM’ye, AYM’ye kadar da gitmeye gerek yok, sayısız Yargıtay kararı bulabilirler.
Ama yapmıyorlar.
Savcı lehimdeki delilleri toplamadan iddianamesini yazıyor, yargıç soruşturmanın eksiksiz olup olmadığına bakmadan iddianameyi kabul ediyor.
Çünkü istiyorlar ki ben başlarından gideyim. Bu davayla korkutulup, sindirileyim.
Kusura bakmayın ama gitmeyeceğim. Şarkıdaki gibi:
Şikayetim var cümle yasaktan. Dillerimi hakim bey, bağlasan durmaz. Gelsin jandarma, polis karakoldan Fikrim firarda, mahpusa sığmaz eyvah!
***
Kapalı rejimlerde böyle olur
Bir demokraside, hükümetlerin halktan her hangi bir şeyi gizlemeleri meşru bir tutum değildir.
Evet, böyle şeyler olabiliyor. Hükümetler bazı durumlarda, halkın bazı şeyleri öğrenmesini istemeyebiliyorlar.
Eğer demokratik bir ülkeyse ve basın bu gizlenen şeyi yakaladıysa bunun bazı sonuçları olur.
Bakan istifa eder, hükümet özür diler vs.
Faşist / otoriter bir rejim söz konusuysa ve basın böyle bir durumu öğrendiyse bunun da sonuçları olur.
Ya gazeteciler bunu yayınlamaya korkar, bilgileri kendilerine saklarlar.
Ya da korkmazlar, bildiklerini açıklarlar ve bunun cezasını da çekerler.
Şimdi Türkiye’de, Erdoğan rejiminin karakterini belirlememiz için bir test yaşadık.
Dr. Bülent Şık, hükümetin gizli kalmasını istediği ama halk sağlığı ile doğrudan ilgili bir durumu açıkladı, yargılandı ve 15 ay hapse mahkum edildi.
Dr. Şık’ın açıkladığı bilgi halk sağlığını doğrudan ilgilendiriyor.
Açık bir rejimde Dr. Şık bu nedenle mahkum olmazdı, zaten bu bilgiyi ondan da önce hükümetler açıklamış olurdu.
Ama belli ki Türkiye’deki rejim kapalı bir rejim, halk sağlığını doğrudan ilgilendiren bir bilginin açıklanmasından rahatsız oluyor ve açıklayanı pişman etmek istiyor.
Ve aynı hükümetin polisleri, direksiyon başında sigara içen sürücülere ceza yazıyor ki vatandaşların sağlıklarını koruyabilsinler!
Dilimin ucundaki kelimeleri kendime saklıyorum. Siz evde bu yazıyı okurken benim yerime o kelimeleri söyleyebilirsiniz elbette ama dikkat edin başkaları duymasın.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.05.2025
4.04.2025
2.04.2025
6.03.2025
4.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
5.02.2025
20.11.2024