Mehmet Y. Yılmaz
Taciz suçlamasıyla karşılaşan erkeklerin bir "cadı avına" kurban gittiklerini söyleyen Catherine Denevue'ün, yanına 100 kadını da alarak yayınladığı manifestoda şöyle deniliyordu:
"Birisini ısrarla baştan çıkarmaya çalışmak suç değildir."
Geçtiğimiz hafta edebiyat dünyasından pek çok isim "tacizle" suçlandı, içlerinden biri intihar ederek hayata veda ederken, ikisi edebiyat ve yayın dünyasından dışlandı.
Bir kez daha taciz ile flörtü birbirinden ayıran hassas çizgiyi tartışıyoruz.
Tabii durumdan vazife çıkardım; taciz ile flört arasındaki çizginin nasıl çizilmesi gerektiğini birlikte düşünelim diyorum.
* * *
İzin verirseniz Ortega y Gasset'ten bir alıntı yapacağım:
"Yaşamak, daha çok yaşamaktır; insanın kendi yürek atışlarını hızlandırma arzusudur. Yaşam böyle olmadığı zaman hastadır ve kendi ölçüleri içinde bir yaşam değildir."
Bir arkadaşım ile yıllar önce bir akşam üstü viskisi eşliğinde "hayatımız üzerine" sohbet ederken bu sözü hatırlatmıştım.
"Ne yani bu yaştan sonra bir de basketbola mı başlayacağız" yanıtını duyunca, viskiden bir yudum aldım, la havle çektim ve şunu söyledim: Flört!
Flört, cinsiyetler arasındaki ilişkinin en eğlenceli, çok heyecanlı bir evresidir.
Yürek atışlarınızı hızlandıracak ve uzun süre o hızda tutacak şey flört ile başlar.
Yaşadığınızı hissedersiniz.
Yanıt aldığınızda kendinize güveniniz artar. Beğenildiğinizi, arzulandığınızı düşünürsünüz.
Ve o anda, ne kadar yanacağını hiç bilmediğiniz bir ateş için ilk kıvılcımı da çakmış olma ihtimalini hiç küçümseyemezsiniz.
Freud şöyle diyor:
"Hiçbir erkek birlikte olmak istemeyeceği bir kızla yakın arkadaş olmak istemez." Freud bunu hangi bağlamda söylüyor, az çok tahmin edebiliyorum.
Çünkü Freud'a göre haz veren, doyum sağlayan her nesnenin ve her durumun cinsel bir niteliği var.
Adamım Hermann Hesse, "başka nedenler bahane edilse de hayatta yapılan şeylerden pek çoğu kadınlar için yapılır" diye yazmıştı.
Başkalarını bilmem ama hayatım bunun için geçti diyebilirim. Ne yaptıysam hep bir kadının gözüne girmek için yaptım. Yaşamımıza giren her kadın bizde silinmez izler bırakır ama bazıları iz bırakmakla kalmaz, yaşamımızın ta kendisi haline gelirler.
O kadınlar, yeri değiştirilemez kadınlardır ve onların kafamıza çaktıkları çivilerle yaşarız. Ve Ortega y Gasset dostumuzun da isabetle altını çizdiği gibi böyle bir kadını tanımak için onunla flört etmek gerekir: "Kadın, ruhunu bireyselleşen erkeğe, 'genel bir erkek, gelip geçen biri, herhangi biri olmaktan kurtulan erkeğe' açar!"
* * *
Öte yandan gördükleri her kadına "sarkan" bir erkek tipi de var. Sayıları dünya erkek nüfusunun içinde çok önemli bir yer tutuyordur, buna eminim.
"Flörtöz erkek" ile "sarkan erkek" iki ayrı şeydir, karıştırmayalım lütfen.
Bunların ortak özelliği kendilerini evrenin merkezinde konumlamış olmalarıdır.
Her şeyin kendi etraflarında döndüğüne inanırlar.
Yakışıklı olduklarını, dayanılmaz olduklarını düşünürler.
Hele paraları filan da varsa, şöhretliyseler, çalıştıkları – yaşadıkları çevrede "güç sahibi" olarak görülüyorlarsa fütursuz olurlar. Narsistik bir kişilik bozukluğu içine girerler.
Elbette böyle davranmalarında bazı kadınlardan "sonuç" almalarının da rolü vardır.
Bazı kadınlar da güce yakın durmayı severler. Bu ilişkiden bir şekilde yarar beklerler.
Kadınların toplumsal yaşamdan dışlandıkları, görevlerinin çocuk bakmak ve ev işleriyle sınırlandırıldığı dönemlerde böyle bir sorun yoktu.
Tecavüz hem evlilik içinde hem de toplumda sıkça rastlanan bir durumdu kuşkusuz ki. Ancak tacizden söz edilebilecek bir "sosyal ortam" yoktu.
Taciz, çağımıza ait bir kavramdır.
Bunda anlaşabilirsek, flört ile taciz arasındaki çizgiyi daha açık belirleyebiliriz gibi geliyor bana.
Bu yüzden de tacizin aslına bakarsanız iki yüzü var.
Bir yönüyle erkeğin, kendisinden bir şeyler talep eden kadını aşağılamasının bir yolu olarak görünürken, bir başka yönüyle de "kadının ödemesi gereken bir bedel" olarak ortaya çıkıyor.
Kendilerini Tanrı'nın kadınlara bir lütfu olarak gören güç ve mevki sahibi erkekler böylece kadına yerinin ne olduğunu hatırlatıyorlar: Erkeğe zevk vermek!
Diğer yandan da "madem benim gibi olmak istiyorsun, bunun bedelini ödemeye hazır mısın?" demek istiyorlar.
Taciz olayı kahramanlarının genellikle güç sahibi erkekler, kurbanlarının ise genellikle daha yolun çok başındaki kadınlar olmasının nedeni bence bu.
Ama her toplumsal olay gibi cinsel taciz olayını da böyle tek bir nedene bağlamak elbette doğru değil.
Ortega Y. Gasset "Erkekte kendini açma içgüdüsü vardır. Erkek, ne olduğunun başkalarının gözleri önünde açıkça sergilenmediği duygusuna kapılırsa, kendi gözünde değersizleşir. Bazen kendini dışa vurma yolundaki bu eğilim hiç temeli olmasa da birtakım şeyleri yalnızca söylemiş olmanın verdiği hoşnutluğa indirgenir" derken, toplumumuzdaki en yaygın cinsel taciz biçiminin ruhi temellerini vurguluyor.
* * *
Cinsel taciz olaylarına baktığımızda ortak özelliğinin "kötüye kullanılan güç" olduğunu görüyoruz.
Errol Selkirk, "Yeni Başlayanlar İçin Cinsellik" kitabında "Daha yaşlı, daha varlıklı ve daha saygın bir erkek, cinsel arzusunu fiziksel baskı ile tatmin etmez. Kişisel riske girmeden otorite ve paranın karşı konulmaz cazibesini kullanarak istediğini elde eder" derken en yaygın taciz biçiminin ipuçlarını veriyor. Flörtle taciz arasında, özellikle iş ilişkisi içinde bulunan insanlar bakımından ince bir sınır var.
Bu sınır sadece ve sadece kadının "açık rızasından" geçer. Güzel ya da havalı olmak, dikkat çekici giyinmek, gülümsemek, arkadaşça davranmak, birlikte iş yapmak, iş yemeklerine ya da seyahatlerine gitmek şeklinde özetleyebileceğimiz durumlar birçok erkek açısından "kuyruk sallama" olarak nitelenebilir ama aslında ortada sallanan bir şey yoktur.
Birincisi, kadınların kuyruğu yoktur; olmayan bir şeyi sallayamazlar.
İkincisi, bir kuyrukları olsaydı da onu sadece istedikleri erkeklere sallarlardı, bütün erkekler alemine değil!
* * *
Kadınlarla erkekler arasında "cinsel taciz" konusundaki en temel anlayış farkı, hangi hareketin taciz olduğuyla ilgili.
Erkekler genellikle fiziki hareketleri taciz olarak görme eğilimindeler. Kadının göğüslerini ya da kalçalarını ellemek; kolunu, bacaklarını, yanağını, saçlarını okşamak gibi fiziki temasla!
Oysa kadınlar açısından cinsel tacizin gerçekleşmesi için mutlaka fiziki bir temas gerekmez.
Laubali iltifatlar, cinsel şakalar, uluorta anlatılan açık saçık fıkralar, gereksiz uzatılan konuşmalar, gereksiz gece mesailerine zorlamak, mesaj bombardımanına tutmak, birlikte yemeğe çıkma ya da bir yerlere gitme konusundaki aşırı ısrar da tıpkı fiziksel temas kadar kadınları rahatsız edebiliyor ve "cinsel taciz" olarak tanımlanıyor.
Erkeğin aklından çıkarmaması gereken şudur: Flört etmeye çalıştığım kadın rahatsız oluyor mu, olmuyor mu?
Kadın eğer rahatsız olduğunu bakışıyla, mimikleriyle, duruşuyla, hissettiriyorsa ya da açıkça ifade ediyorsa ve buna o anda son vermiyorsanız tacizci sıfatını da hak ediyorsunuz demektir.
* * *
Peki şimdi ne olacak? Erkekler, beğendikleri bir kadına kur yapamayacaklar mı? Flört tarihin çöp tenekesine mi atıldı?
Elbette hayır.
Bu insanlık tarihi kadar eski bir öykü ve birtakım densizler türedi diye insanlar hayatlarına renk ve heyecan katan bu güzel şeyden niye vaz geçsinler?
Fransız tarihçi Jean Claude Bologne, "Gönül Çelmenin Tarihi" isimli kitabında flörtün de bir tarihi olduğunu anlatıyor.
Toplumsal üretim ilişkilerindeki değişim, kaçınılmaz olarak kadın – erkek ilişkilerini de etkiliyor ve kadının özgürleşmesi bu tarihi gelişmenin ana omurgasını oluşturuyor.
Kadının özgürleşmesiyle birlikte gönül çelme yöntemlerinin ve flörtün de çehre değiştirdiğini anlatıyor.
"Tavlama cinsiyetler arasında bir karşılaşma biçimidir ve sosyolojinin incelediği tüm biçimler gibi tarihsel değişimlere maruz kalır" diye yazmış sosyolog Kintzele de.
Geleneksel kültürler "flörtü" ahlaki bir çerçevede mahkûm etmeye çalışmış olsalar da günümüzde görücü usulü birleşmelerde bile artık kızların en azından "rızası" alınıyor.
Artık ana-babasının değil, kızın gönlü kazanılmalı ki bir ilişki doğup sürebilsin.
Flört etmeden, beğendiğiniz kadının gönlünü kazanamazsınız, bunu bilir, bunu söylerim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.05.2025
4.04.2025
2.04.2025
6.03.2025
4.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
5.02.2025
20.11.2024