Ümit KIVANÇ
Erkin Koray’ın meşhur şarkısının meşhur deyişi: “Bir cevap buldun mu sorulara?” Hayatımda “mesele”nin daha özlü ve okkalı dile getirilişine rastgelmedim. “Sorulara”! Böyle, mümkün en soyut ve belirsiz haliyle söylendiğinde nasıl da en belirli ve tanımlı hale geliyor. Geliyorlar. Sorular. Normal zamanda rastgele yüz kişi toplayıp, “Sırala bakayım şu ‘sorular’dan üçünü beşini,” deseniz, hepsininki aynı veya benzer çıkar.
Şimdi, normal olmayan zamanda, daha da kolay! Türkiye’de yaşayan ve olduğu kadarıyla hukuk ve kurumların berhava edilişine, zulmün gündelik hayatın en ücra köşelerine yayılışına, gelecek kuşakların elinden bir toplum olma ihtimalinin alınışına, cehaletin, hoyratlığın, saldırganlığın en yüce değerler haline getirilişine tanıklık edenlerin “sorular”dan ne anlayacağı herhalde açık. Zaten bir-iki aslî sorudan ötesini kimsenin sormaya ne niyeti vardır ne de merakı.
Lâkin dünyada okuryazar-düşünür insanlar harıl harıl “sorular”a cevap aramakla meşgûl. Soruların başında, “insanlar demokrasiden nasıl bu kadar kolay vazgeçti?” geliyor. Böyle sormak acaba doğru mu? Kavuşmuşlar mıydı ki terk etmiş olsunlar? Trump’ı seçen ortanın altı beyaz Amerikalı demokrasi ve hukukla nasıl bir temasa girmişti de hoşlanmadı, tiksindi? Soruyu Türkiye için de soramayız. Biz demokrasi ve sahici hukuku tatmadık. Bilmiyoruz. Demokrasi ve hukuk ihtimalini sevmiştik, o sevgi de pek saman alevi gibi ve çıkara bağlı imiş.
Yeni otokrasileri neyin yükselttiğini anlamak gerekiyor. Bu yeni siyaset ve rejim türünün temel karakteristik özelliği, şu ya da bu ölçüdeki seçmen çoğunluğunun desteğiyle iktidara gelmeleri, böyle bir desteğe dayanarak orada kalmaları. Çoğunluk eğilim ve karar değiştirirse, günün muktedirleri yeni otokratlar sözkonusu kitle desteğini yitirip seçimle devrilebilir hale gelirlerse ne olacak, henüz bilmiyoruz. (Resmî-yasal sonucu fiilen iptal edilen 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra Türkiye’de devletin kurumsal yapısının altüst edilmesi, konjonktürel ve yerel hadise mi sayılmalı, global eğilime dair fikir verici mi kabul edilmeli, kesin hükme varmak henüz imkânsız.)
Bu iktidarların seçimle değiştirilebilir olup olmadıkları günün sorularından değil. Güncel sorular listesinin üst sıraları şöyle: Haklarını, özgürlüklerini ellerinden alan, sırtlarından zengin olan, kural olarak mutlaka zamanla astığı astık kestiği kestik hale gelen âhir zaman otokratlarını insanlar neden kendi elleriyle başlarına geçiriyorlar? Ve ne yaptıkları görüldükten, ne yapacakları belli olduktan sonra da neden ısrarla orada tutuyorlar? Yeni otokratlar kitlelere ne vaat ediyor, ne temin ediyor? Tersten soracak olursak: Onlar tepelerinden giderse başlarına ne geleceğinden korkuyorlar da onun için mi insanlar yeni otokratları, ne yaparlarsa yapsınlar, el üstünde tutmayı sürdürüyorlar?
“Otoriterizm”in dayanakları araştırılıyor
“Otoriter seçmen diye bir şey var mı?” Kuzey Carolina Üniversitesi’nin tarih doçentlerinden Molly Worthen, Trump seçmenlerinin saiklerine yönelik araştırmalar üzerine yazdığı yazıya bu soruyu başlık yapmıştı. Worthen, bu alandaki çalışmaların bulgularını ve bulamadıklarını aktarıyordu. “Otoriterizm”in dayanakları konusundaki araştırmalar patlama yapmış durumda.
Olguların tuhaflığı şüphesiz azıcık merakı ve gelecek kaygısı olan herkesi “sorular”a yöneltiyor: Kendini her türlü yasa ve kurumun üzerine yerleştiren, buna karşılık herkesin kendi koyduğu yasaya uymasını dayatan popülist-otokrat liderlere kitlelerin duyduğu arzulu tutkulu bağlılıkta acaba sosyolojik olmanın ötesinde, daha derinde, tek tek bireylerle ilgili psikolojik sebepler, kaynaklar da mı var? Worthen’le aynı üniversiteden siyaset bilimci Jonathan Weiler’a göre, şu anda bir “korku ve panik duygusu” hüküm sürüyor, çünkü “bize benzemeyen” insanların dünyayı bizden nasıl da farklı -yer yer tamamen zıt- görebildiği gerçeğiyle karşılaştık. Mesele “görme”den ibaret değil elbette; anlamlandırma, etkilenme, hem göreni hem görüleni değiştiren pek çok etkileşim buna eklenmeli. Weiler, “İnsanlar,” diyor, “nasıl derinden bölünmüş olduğumuzu anlıyorlar ve bu ayrışmanın derinliğini karşılayabilecek derinlikte açıklamalar peşindeler.”
Worthen, sakin, ılımlı görünüşlü insanların nasıl olup da dediğim dedik “güçlü adam”ları desteklemeye meylettiğinin Trump daha ortada yokken bile araştırıldığına işaret ediyor, Theodor Adorno’nun Kaliforniya Üniversitesi’nden sosyal bilimcilerle birlikte yürüttüğü “faşistlik ölçüsü” araştırmasını hatırlatıyor. “Otoriter(yen) Kişilik” başlığıyla 1950’de yayımlanan bin sayfalık çalışmada amaç, “potansiyel antidemokratik birey”in kişiliğine dair bir toplu resim elde etmekti. Otoriterliğe yatkın bireylerin “içlerinde” ne ölçüde faşistlik unsuru taşıdığını anlamaya çalışıyorlardı.
“Faşistlik ölçütleri”
Bireylerin hangi dozda sahip olduğunu saptamaya çalıştıkları “faşistliğe yatkınlık” kaynakları, belirtileri şöyle şeylerdi: Gelenekçilik, geleneksel değerlere saygı göstermeyeni cezalandırma eğilimi, otoriteye boyun eğme, kendini ait hissettiği grubun yüceltilmiş özelliklerine tâbiyet, saldırganlık, yaratıcı ve bireysel düşünceye karşı olma, boş inançlara, kalıp hükümlere düşkünlük, kadercilik, kendine güç vehmetme, güçlü kimselerle özdeşleşme, siniklik, başka insanlara karşı genel bir düşmanca tutum, yansıtma, dünyanın doğa gibi vahşi ve tehlikeli bir yer olduğu görüşü/inancı, cinsellik konusunda abartılı tutum…
Faşistliğe yatkınlaştıkça, bireylerin, komplo teorilerine daha çok inandığı ve güçlü liderlerle özdeşleşerek, onların zorla elde etmeye çalıştığı çıkarlar doğrultusunda hizmete koşarak o güce katılmayı, o güçten pay almayı arzuladıkları anlaşılmıştı.
Worthen, bu çalışmada kullanılan faşistlik ölçülerinin ezcümle muhafazakârları da faşist gösterme gibi bir yanlışlığa, aşırı kapsayıcılığa yolaçtıkları ileri sürülerek eleştirildiğini hatırlatıyor. Çalışma ayrıca, otoriteryen kişiliğin kaynakları arasında gösterilen, çocukluğa ait bilinçdışı etkenler hiçbir şekilde sınanamayacağı, doğrulanamayacağı için de eleştirilmiş.
Zaten araştırmalar dallandırılıp budaklandırıldıkça görülüyor ki, yeni otokratlara bağlanan seçmenleri topluca “çocukluktan problemli”, “aşırı gelenekçi” veya “saldırgan” gibi başlıklar altında tasnif etmek imkânsız. Worthen, Ortaçağ edebiyatı hocası, Katolik ve eşcinsel bir şairi örnek veriyor. “Demokratların ekonomide yedikleri haltları protesto etmek için” Trump’a oy verdiğini söylemiş adam. Sonra da oturup, içinden geldiği işçi yöresindeki Trump’çı insanları gayet iyi anlayabildiğini, Demokratların bu insanları “arkadan bıçakladığını” falan anlatmış. Ve -mealen- eklemiş: Başlarından geçenleri bilmeden bu insanları patolojik araştırmaların konusu yapmak ne derece doğru?
Yani cevaplar bulmayalım mı sorulara?
Bulalım. Arayalım en azından. Çünkü mecburuz. Bir kısmı yeni otokrat liderin peşine takılmış, öbür kısmı gidişata temelden karşı, birincileri ikincilerinden biraz
kalabalık iki toplumdan oluşan ülkelerin sayısı artmaya başladı. Zaman zaman bir “yeni otokratlar enternasyonali”nin ipuçlarıyla karşılaşabiliyoruz. En tepede, sistematik olmasa da, işbirliklerinin kurumlaşabileceği görülüyor.
Ve eğer bunun koşulu, yeni otokratların her birinin kendilerini taşıyan kitlenin desteğini sürdürebilmesiyse, o kitlenin her bireyinin saikleri ister istemez özel siyasî-toplumsal mesele haline geliyor. Kaçınılmaz olarak.
Yani anlamak zorundayız.
Ademoğlu tuhaf…
Worthen, araştırmalarda karşılaşılan güçlükleri ve işin hiç de baştan sanıldığı kadar kolay olmadığını anlatıyor. Trump’ı destekleyen pek çok insan, doğrudan kendileriyle ilgili sorulara verdikleri cevaplarda otoriteryen eğilimlerini belli etmeyebiliyorlar meselâ. Ancak çocuklarını nasıl yetiştirdiklerine dair sorulara geçildiğinde manzara değişiyor. “Çocuk her şeyden önce büyüklere saygıyı öğrenmeli” gibi hükümler ardarda dökülmeye başlıyor. Ancak işin zorluğunu gösteren çarpıcı bir örnek de tam burada ortaya çıkıyor: Ortalama olarak siyah ABD’li anababalar beyazlara göre otoriteryenliğe daha eğilimli gözüküyorlar.
Geliyoruz psikolojik hattâ biyolojik -“tutuculuk geni” de kimi araştırmaların ulaşmayı umduğu muhayyel hedefler arasında- izah çabalarının büyük tehlikesine. Yeni otokrasilerin oluşabilmesinde de rolü var, ama esas sürdürülmelerinde başlıca etkenlerden biri, şimdi sözedeceğim tehlike - çünkü ayrışmayı ve geçişimsizliği kalıcı kılıyor: insanın ve toplumun karmaşıklığını kenara itip, tek sebepli, mecburî sonuçlu, denklemvârî açıklamalarla, bireylere, kitlelere değişmez roller (işlevler) atfedildiği zaman, aslında birbirinin ne dediğini bile anlayamaz hale gelecek kadar ayrışmış iki tarafın bireyleri, karşı tarafın mensuplarını onların kendilerini anlayabildiğinden daha iyi anladıkları sanısına kapılabiliyorlar. Ve haliyle, onlarla değil, zihinlerinde yarattıkları, varolmayan birileriyle konuşur oluyorlar, onca engeli aşıp konuşmaya kalkıştıklarında. Onların neyi niye yaptığına dair kendi açıklamalarını gerçekliğin (anlama gayretinin) yerine geçirdikleri için, düşmanca eylemlerinden korunmaya hazırlıklı da olamıyorlar.
Worthen, “tarihin ironisi” diyor: “…insanlığın toplum-bilimsel portresi, giderek daha psikolojik [temelli] ve akıldışı hale geldikçe, geleneksel Hıristiyanlığın o eski Adem’ine giderek daha çok benziyor: düşkün, yoldan çıkmış, daha yüksek bir gücün yardımı olmaksızın kendini berrak şekilde göremeyen bir yaratık.”
“Bu insanlar bu otokratları niye destekliyor?” sorusuyla başlayan hemen her tartışmanın bir aşamada “insan nedir?” seviyesine dayanması, artık bütünüyle yeryüzü iktidarı ideolojileri haline gelmiş dinlerin de, şu ana kadarki performansıyla Aydınlanma hamlesinin de cevaplamada yetersiz kalacakları “sorular”la boğuşmak zorunda olduğumuzu gösteriyor sanırım.
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları


































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024