Ümit KIVANÇ
Sosyoloji profesörü Eva Illouz, internette kendini sunma (“pazarlama”), popülerlik kazanma, önemli-değerli şahsiyet, istenir, arzulanır kişi konumu elde etme bakımından en başarılı kimselerin “kendilerini dilsel orijinallikleri ve fiziksel geleneksellikleri ile farklı kılabilenler” olduğunu ileri sürüyor. Yani baştan çelişkili bir duruma işaret ediyor. Post-modernlikle birlikte hemen her alanda yaşadığımız üzre… Orijinal olmak için elimizde dil var. Bu dilin gerçeği yansıtması gerekmiyor. Fakat kimi gerçekler, çokça eğip bükmeler, yeterli miktarda yalanlarla örerek taktığımız maske ve büründüğümüz kılık, hedefe ulaşabilmek için, gerçeğe dair söz kadar yalan söylemesi imkânsız görüntüye ihtiyaç duyuyor. Yine bin türlü eğip bükmeyle şekillendirilmiş olsa da, sunduğumuz görüntümüzün nihayet gerçek karşılaşma anında kendini ele vermesi ihtimali var. Bu yüzden ister istemez bir ayağı gerçekliğe basıyor. Oysa dille yarattığımız ve sunduğumuz kişiliğimizin hiçbir noktada açığa vurması gereken hiçbir ayrıntı yok. Çünkü ne kadar hassas olduğumuzu, duygularımızın akışına kendimizi nasıl da bırakabildiğimizi anlattığımız cümlelerimiz bile düşünüle taşınıla, başka örneklere bakıla bakıla, nasıl söylersek kime ulaşacağı hesaplana hesaplana kuruluyor. Akıl-mantıkla bir “ben” yaratıyoruz. Yazar, özellikle kişisel ilişkileri konu edinen -ortaya döken- televizyon programları ve kendini hazırlayıp sunma zanaatının en zengin çeşitlemelerini içeren flört sitelerinde cereyan eden hayatı incelemiş olarak konuşuyor.
Eva Illouz, “Duygusal Kapitalizmin Şekillenmesi” lejandını katarak adlandırdığı Soğuk Yakınlıklar kitabında (çeviren: Özge Çağlar Aksoy, İletişim Yayınları, İstanbul 2011), internet çağında kendimizi başkalarına sunuş tarzımızı mesele edinirken, bireysel varoluşlarımızın geçirdiği değişimi anlamaya çalışıyor. Okunması kolay kitap değil. Ancak dünya adlı gezegeni mesken edinmiş insan evladının geçirdiği muazzam değişim ve belki de gözü kapalı, son sürat sürüklendiği -bugün için bilinmez- son sizin için sorunsa, bu uğraşa girmenize değer.
“İzlenim yönetimi”
Illouz, kitabının “Romantik Ağlar” başlıklı üçüncü bölümünde, “Varoluşsal benlik sunumu” arabaşlığı altında, ABD’li kültür tarihçisi Warren Susman’a başvuruyor. Susman, 20. yüzyıl başlangıcını “benliğin sunum biçimleri açısından dönüm noktası” sayıyor. Ona göre, bu tarihten itibaren, “izlenim bırakma ve izlenim yönetimi adına” insanlar “benliğin parçalarını birleştirmeye”ve “istedikleri gibi yönetebilmeye” başladılar. Bu elbette herkesin evde hobi olarak giriştiği bir özel faaliyet değildi: “tüketici kültürü ve moda endüstrisi başka bir insanı memnun edip baştan çıkaracağı tahmin edilen planlanmış benlik yönetimi ve izlenim bırakmayı vurgulamada önemli rol oynadı”.
Illouz, Susman’ın açtığı yoldan, internetin başlıbaşına kültürel ortam ve insan davranışları silsilesi yarattığı günümüze ulaşıyor: “…internet çok daha esnek, açık uçlu ve çoğul bir benliği mümkün kılan ve dolayısıyla oyunbaz, kendini keşfeden ve hattâ benlikle ilgili bilgiyi istediği şekilde yönetme kapasitesiyle aldatıcı olan postmodern benliğin bir örneğini ortaya koyar.” (Galiba “örneklerini” dense daha isabetli olacaktı.)
Hemen ardından, post-modern dönemin “benlik yönetimi” alanında internetin yarattığı farklılığa işaret ediyor: “Aslında postmodern bir benlik temelde kişinin bedeni, konuşma biçimi, davranışları ve giyim tarzının bilinçli bir şekilde yönetilmesine dayanır. İnternette yürürlükte olan (…) benlik sunumu işi farklı bir yapıya sahiptir çünkü özellikle dilden -daha belirgin olarak yazılı dil- ibarettir…”
Illouz, hemen bu sözlerin peşine taktığı uyarıcı ifadeyle, benlik sunumunun esasen yazılı dile bağlı oluşunun mecburen doğurduğu açmazı dile getiriyor: “…çünkü belirli, somut bir başka kişiye değil, aksine kimliği belirsiz, soyut adayların oluşturduğu genel bir kitleye bağlıdır.”
Havuza olta
Yazar, internetteki benlik sunumunun, farklılıklarıyla ayrışan somut bireylere ayrı ayrı sesleniş gibi değil, hangi avı cezbedeceğini bilmeksizin, avların olabildiğince çoğunu ıskalamamayı gözeterek meçhul bir adaylar havuzuna olta atmayı andırır tarzda cereyan etmesinin âdetâ her şeyi nasıl anlamsızlaştırdığını dönüp dönüp vurguluyor. Zira orijinallik izlenimi uğruna harcanan çaba, sunumun yaygın ölçekte etkili olması mecburiyetine kurban gidiyor, sonunda bütün benlik sunumcuları benzer bildirim ve iddialarla ortaya çıkmış oluyor. Illouz, “kullanılan araç dil olduğunda benlik sunumunun tek tip karakter edinişi”ni anlatıyor: “Kişinin kendisini anlatma süreci arzu edilen kişilik özelliklerinin kültürel senaryosu tarafından şekillenir. Kendilerini bedenden kopuk ve bağımsız bir şekilde başkalarına tanıtırken kişiler, arzu edilen kişilik özelliklerinin varolan geleneklerini kullanır ve bunları kendilerine uygular. (…) [B]enlik sunumu için yazılı dil kullanmak, ne gariptir ki, tekdüzelik, standartlık ve cisimleştirmeye neden olur.”
Bu, reklamcıların bayıldığı o muhteşem boş ifadeyle “kendin olmak” için, aynı anda üç-beş milyon kişinin daha satın alıp giydiği, taktığı, kullandığı vs. ürüne ihtirasla hücum etmeyi akla getiriyor ister istemez. Birey olmak, özgün olmak gibi günümüz amaçlarıyla bunun için kalkışılan işler arasındaki aşılmaz çelişki ve bunun yarattığı katlanılmaz ruh ağırlığı, anlam verilemeyen müzmin tatminsizlikler, açlığı ne yapsan giderilemeyen bir sahne varoluşu…
Ve görüntü!..
İnternetteki benlik sunumunun, oltanın havuza sallanışı nedeniyle edindiği yapısal tekdüzelik riskinin yanısıra, izlenim oluşturmak için girişilen çabayı zaten baştan ikincilleştiren, bazen bütünüyle değersizleştiren olguya başta ucundan dokundum: Mutlaka sunmak zorunda olduğunuz görüntünüz, izlenim yaratmadaki başarınızı bir anda yerle bir edebiliyor. Illouz: “Ancak ironik olan şudur: Benlik sunumu sürecinde çoğunlukla kişinin profilinin yanında yeralan fotoğrafta kişinin dış görüntüsü yeni ve neredeyse yakıcı bir önem kazanır.”
Çünkü, -haydi “havuz” yüzünden doğan durumu bir an için kenara koyalım- yazılı dille meydana getirdiğiniz “imaj” ve bunun yarattığı izlenimdeki farklılıklarınız, bulup, iyi ihtimalle keşfedip kendinize yakıştıracağınız orijinallikleriniz ne kadar makbûlse, görüntünüzün etkili olabilmesi için gereken, o kadar geleneksellik, yerleşiklik; yani belirli bir dönemdeki yaygın güzellik, çekicilik ölçülerine uyması.
Bu yüzden bir profil fotosu sektörü oluşmak üzere neredeyse. İnsanlar profil fotosu için kilolar veriyor, özel kıyafetler ediniyor, özel yerlere gidiyor… Elbette görüntüler de tıpkı izlenimler gibi, bir sürü işlemle câzip, etkili, heyecan verici kılınabiliyor. Ancak gerçekliğin yerine Photoshop marifetlerini geçirerek elde edilecek başarı -kelimenin tam anlamıyla- sanal âlemle sınırlı kalmaya mahkûm.
Illouz’un alanından çıkarak şunu soralım: Peki, bu sorun mu?
“Bedenden kopma”nın varabileceği yer
Yakın gelecekte insanların sanal âlemdeki popülerliği, “başarı”yı, arzulanırlığı gerçek hayattakine eş, hattâ üstün tutup tutmayacağını, bununla, yetinmek de değil, tatmin olup olmayacağını ve ötesini arayıp aramayacağını sormak zorundayız artık.
Illouz, akılla, kurgulayarak, hesaplayarak internet kimliği/kişiliği oluşturmanın gerçek hayattaki varoluşa yönelik ciddî, tahrip edici bir tesirinden de sözediyor. “Dünyaya bilincin duvarları ardından bakarak dahil olmak” diye tarif ettiği şey, sanal âlemde bedenden koparılan varoluşun böylece duygulardan da arındırılması ve kişinin kendi yarattığı bir gerçek-dışı tasvirin sığlığında kaybolup gitmesi.
Flört sitelerinde sıkı faaliyet gösteren ve oradan tanıştığı pek çok kişiyle “ilk buluşma”gerçekleştiren bir kadının sözlerini aktarmadan bitirmeyeyim: “Çoğu kez hiçbir beklentim olmuyor ve pek de heyecanlanmıyorum. Neler olacağını tamı tamına biliyorum.”
İnternetli yaşamla birlikte ortaya çıkmış pürüzlerden, halli kolay arızalardan sözetmiyoruz. Eğer insanlık olarak karanlık bilinmeze doğru sürüklendiğimizi hissediyorsak, bunun tek sebebi aşırı zengin bir avuç muhterisin hepimizi köle etme ihtirası veya kendini başkalarını yok etme tutkusuna kaptırmış muktedirlerin her türlü hakkı hukuku imha etme hevesi değil.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024