Pelin CENGİZ

Patlarsa çıkan ses balondan fazla olur
24.08.2014
1722
2000’lerin ortalarından itibaren Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bazı yükselen piyasa ekonomileri, dünyada gidecek yer arayan küresel finans akımlarını çekme becerisi gösterdi. Yüksek faiz uygulayarak büyük döviz girişi sağladı, ucuz ve bol likiditenin o dönemki yayılmacılığından nemalandı. Bu durum aslında Türkiye’de genel bir “algı hatasına” sebep oldu. Türkiye, bu likidite girişini planlı, iyi kurgulanmış, uygulama safhası başarılı bir tarım, sanayi ve yatırım politikası hamlesiyle yapmadı, yurtdışından ithal ettiği finansmanla ve yüksek dış borç kullanımıyla bu ucuz kredi furyasından yararlandı. 
 
Bu kredileri de ağırlıklı olarak üretim sektörlerinde değil, gayrimenkul ve altyapı projelerinde değerlendirdi. Yoksa, esas ciddi reform gerektiren alanlarda, düşük kaliteli sanayi üretimi, yüksek işsizlik/ düşük istihdam, dışa bağımlı üretim yapısı, dengesiz gelir dağılımı, emeğin yüksek sömürüsü üzerine oturmuş ekonomik modelde, herhangi bir iyileşme olmadı.
 
Tabii, bu süreçte gayrimenkul ve dev altyapı projeleri, AKP’nin siyasi rejim inşasında kilit öneme sahip oldu. Kuruluş amacı düşük gelirlilere konut üretmek olan TOKİ, amacı dışına çıkarılarak, Başbakanlık’a bağlandı, her türlü kamu arsasıyla ilgili inisiyatif TOKİ üzerinden alındı. Belediyeler de, özellikle İstanbul’da imar yetkisini fütursuzca kullandı. Türkiye, dev bir inşaat şantiyesine dönüştü, bu uğurda yasal mevzuatlar delinerek ya da torba yasalara gizlenerek, doğal, tarihî ve kültürel varlıkların talanının yolu açıldı. Konut ağırlıklı inşaat, neredeyse ekonominin tek motoru hâline getirildi. Her türlü imar yolsuzluğuna göz yumulan yeni müteahhitler türedi, rantsal dönüşümün buradan ilerleyeceğini gören eski sanayiciler karşımıza inşaatçı olarak çıktı. Bu vizyonsuz AKP modeli, kendi iş dünyasını ve burjuvazisini yarattığı gibi konut, otomobil gibi tüketime hassas kitleleri de adeta fethetti. 
 
Mortgage kredilerinin geri ödenmesinde yaşanan krizle dalga dalga tüm dünyaya yayılan ve küresel bir hâle dönüşen krizde gayrimenkul sektörünün oynadığı rolün kritikliği herkesin malumu. Son birkaç yıldır Türkiye için de bu tartışma kimi zaman gündeme geliyor. Fed’in parasal sıkılaştırmayı sürdürdüğü, ucuz para bulmanın zorlaştığı bir dönemde haliyle konut balonu yine gündemde. 17 ve 25 Aralık operasyonlarıyla ortalığa saçılan rezaletler silsilesi de inşaat alanındaki kritikliği ortaya koyuyor.
 
Nouriel Roubini, konut balonu riski altında olan ülkeler arasında Türkiye’yi sıralamış, ev fiyatlarının balon oluşturma bölgesine gelmesinin sebepleri arasında, hızlı artan ev fiyatları, artan fiyat/ gelir oranı ve artan mortgage borçlarını saymıştı. Roubini, zayıf büyüme, yüksek işsizlik ve düşük enflasyon yaşanması durumunda likiditenin olağan ve olağandışı parasal genişleme yoluyla sağlanarak konut fiyatları başta olmak üzere varlık fiyatlarını artırdığına dikkat çekmişti. Joseph Stiglitz de, Türkiye’nin kronikleşmiş cari açık, sıcak paraya bağımlılık, yüksek enflasyon ve yavaşlayan büyümenin yanı sıra pek çok siyasi zorlukla karşı karşıya olduğunu ifade ederek, “Cari açığınız konusunda inatla hep ‘istisna’ diyorlardı. Yolun sonuna geldiniz” diyerek, emlak sektöründeki şişmeyle ilgili ciddi uyarılar yaptı. 
 
Bir ülkede konut balonu olup olmadığına hiçbir zaman tek bir göstergeye bakılarak karar verilemez elbette. Ancak, inşaat ve büyük altyapı işleri odaklı büyümenin bir maliyeti var. Sadece iç pazara odaklı, borcu en yüksel sektör olmanın yanında dış borçla çevrilen, üstelik satışlar düşerken fiyatların arttığı bir lokomotif sektörden bahsediyoruz. Konut stoku bir milyonun üzerinde, yeni kentsel dönüşüm projeleriyle bu rakamın iki milyonu bulması bekleniyor. Bu haliyle balon var mı yok mu belki kesin bir şey söylemek zor ancak, ciddi bir sıkıntı olduğu muhakkak. Sıkıntı, yandaş iş dünyasına “kurtarın” emriyle çözülmeye kalkılırsa o zaman patlayanın balondan daha büyük ses çıkartacağı kesin...
 
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar