Gülay GÖKTÜRK

Altta kalanların çıkış yolu
7.07.2014
2234

 Korkarım ki AK Parti karşıtı cephe Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlarının alınmasıyla birlikte, 30 Mart’tan da sarsıcı bir travma daha yaşayacak. Bir yıl sonraki genel seçimlerin de benzer bir şekilde sonuçlanacağını şimdiden görmek için müneccim olmaya gerek yok...


Seçim yenilgilerinin yenilen siyasi partilerde sarsıntı yaratması hep olur. Ama biz burada daha farklı bir şeyden; çok daha yaygın ve şiddetli bir toplumsal bir travmadan söz ediyoruz. Oy verdiği partinin seçilememesi gibi basit bir şeyden değil; eski mutlu günlere geri dönüş için önündeki bütün çıkışların tıkandığını; yaşamak istediği hayatla ilgili hayallerinin her seçimde bir kez daha tuz buz olduğunu sanmanın yarattığı bir duygu sarsıntısından...

Yüzde 35 iktidarı kaybettiğini düşünüyor

Nüfusun yüzde 30-35’i gibi büyük bir kitle, artık iktidarı ilelebet kaybettiğini düşünüyor. İçinde doğduğu, her şeyine aşina olduğu ve o haliyle sevdiği eski ülkesini geri dönüş olmayan bir biçimde yitirdiğini; bundan böyle kendi ülkesinde yabancı gibi yaşamak zorunda olduğunu sanıyor.

Çünkü o öyle yapmıştı

Bu elbette ki kabullenilmesi zor, ağır bir durum.

Ama durumu böyle algılamasının sebebinin de kendi uzun tarihi deneyimi olduğunu görmemiz lazım.

Çünkü o öyle yapmıştı...
Onun, seçilmiş ya da seçilmemiş siyasetçilerinin iktidarda olduğu on yıllar boyunca ülke onundu; onun değerleri, onun fikirleri, onun beğenisi iktidardaydı. Tek norm koyucu oydu. Kamusal alanın hakimi ve düzenleyicisi oydu. Normun dışına çıkanları uyaran ve hizaya sokan da onun iktidarıydı.

Dolayısıyla başka türlüsünü bilmiyor; başka türlüsü için mücadele etmeyi de...

Bildiği tek şey, güçler dengesini tersine döndürmek... Bir zamanlar altta kalan bugün üste çıktıysa, altta ezilmekten kurtulmanın tek yolu silkinip tekrar üste çıkabilmek! O yüzden de sürekli“AK Parti iktidarını yıkmak”tan söz ediyor. Bunun için her fırsatı bir hükümet krizine dönüştürmeye çalışıyor. Ama her seçim, böyle bir altüst oluşun sandık yoluyla mümkün olmadığını gösterdikçe de yoğun bir karamsarlığa düşüyor.

“Ya hep ya hiç” değil...

Oysa, olayı “ya hep-ya hiç” olarak ele almak yerine, başka bir yol izlemeyi akıl etse, durumun hiç de öyle umutsuz olmadığını da anlayacak.

AK Parti iktidarını yıkmadan da kendine yaşam alanı yaratabileceğini ve varolanı koruyabileceğini; kendi değerlerini koruyabileceğini; ekonomik ve toplumsal iktidarı gücü ölçüsünde paylaşabileceğini; bunun meşru olduğunu ve eğer böyle bir mücadele çizgisi izlerse AK Parti tabanının bir kesimi dahil geniş bir kesimin desteğini alabileceğini düşünmüyor.

Türkiye’nin sosyolojisi, AK Parti’yi iktidardan uzaklaştırmayı kısa vadede neredeyse imkânsız kılıyor olabilir. Ama aynı sosyoloji, gücün aşırı temerküzünden rahatsız olan, farklı toplumsal kesimlerin güçleri oranında kamusal alanda güç ve iktidar sahibi olmasına cevaz veren, bunu meşru gören bir sosyolojidir.

Durum hiç de umutsuz değil

Türkiye’nin, artık “Altta kalanın canı çıksın” dönemini sonlandırabilecek bir sosyolojik yapıya ve demokrasi derinliğine ulaştığına güvenmemiz lazım.

İktidarı kaybeden sınıf ve zümreler, siyasetlerini mevcut iktidarı “yıkmak” üzerine yoğunlaştırmak yerine, onu eleştirmek, düzeltmeye çalışmak ve bu arada kurulan Yeni Türkiye içinde varlıklarını sürdürmek; ekonomik, siyasi ve kültürel anlamda güç ve pay sahibi olmak üzerine kurabilirlerse, durumun hiç de umutsuz olmadığını da görecekler.

Sadece ülkenin “kimin” tarafından yönetildiğine ilgi göstermek yerine “nasıl” yönetildiği üzerinde odaklanabilseler; yönetimin hatalarını ortaya koymak, alternatifler üretmek ve bu noktada toplumsal destek sağlamak üzere bir çalışma yürütseler, iktidarı tahmin ettiklerinden çok daha fazla etkileyebileceklerini fark edecekler.

İlaveten, siyaseten güç toplayabilmelerinin tek yolunun bu olduğunu da...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar