Atilla YAYLA
Türkiye'de devlet içinde bir otonom yapılanma olduğu tartışmasız bir gerçek. Tartışılabilecek tek şey bu yapılanmanın genişlik ve derinliği. Belki de bu hususta gerçeğe hiçbir zaman tam olarak ulaşamayacağız; çünkü, otonom yapılanma gizli ve renkten renge bürünme kabiliyetine sahip. Bu durum otonom yapılanmayla mücadelede zorluklara sebep olacak, nitekim oluyor da.
Otonom yapılanmanın durduğu zemini ve amaçlarını sağlıklı tespit etmek, onunla mücadelede kullanılacak dili ve yöntemi belirlemek açısından hayatî öneme sahip. Hükümetin, ne yazık ki, bu açıdan yeterince başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim.
Hükümet, gerek Cumhurbaşkanının ve Başbakanın gerek bazı bakanların ağzından otonom yapılanmanın yaptıklarını “devlete isyan”, “devleti tanımama” olarak gördüğünü yansıtıyor ve “devlete itaat etmedikçe bu yapılanmanın unsurlarının yok olacağını, yok edileceğini” söylüyor. Bence burada tespit yanlış, dolayısıyla, kullanılan dil de yanlış. Millî Güvenlik Siyaset Belgesi'ne kadar girmiş olmasına rağmen, otonom yapılanma devleti tanımıyor değil. Bu yüzden, bu yapılanmanın terör örgütü olarak adlandırılması da isabetsiz. Her ne kadar kısa vadede bu adlandırma ve ona göre çizilen çerçeve bazı avantajlar sağlıyorsa da uzun vadede zararlı olma ihtimâli kuvvetli. Hatırlarsanız, benzer bir dil eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ'a karşı da kullanılmıştı ve hiç inandırıcı olmamıştı. Sonradan davalara fesat karıştırıldığı ortaya çıkınca hepten çöpe atıldı, unutuldu.
Elmalarla armutları karıştırmayalım. Tasnifleri ve adlandırmaları doğru yapalım. Otonom yapılanma devleti tanımıyor değil. Aksine, devlete adeta tapıyor ve sahip çıkıyor. Kendini devletin asıl sahibi olarak görüyor. Başka bir deyişle, devletin siyasal egemenliğiyle bir problemi yok. İstediği, devleti kendisinin kontrol etmesi ve yönetmesi. Bir toplumsal grubun bunu istemesi de hak. Neticede demokrasi bu tür talepleri olan grupların alenî ve eşit olarak yarıştıkları rejim. Ancak, otonom yapılanma oyunu kurallarına uygun oynamak istemiyor. Açık bir siyasî parti olarak ortaya çıkmaya ve yarışa katılmaya yanaşmıyor. Bürokrasi içinde örgütlenerek bunu yapmak istiyor. Arzu ediyor ki, uzun vadede asıl devlet iktidarı demek olan bürokratik iktidar kendi elinde kalsın. Kim iktidara gelirse gelsin, gerçek iktidar kendisi olsun. Bu, tipik bir Kemalist yaklaşım. AK Parti gibi sistem dışı sayılan partilerin de bir ölçüye kadar Kemalist zihniyetten etkilenmiş ve Kemalist yöntemleri benimsemiş olmasına rağmen, Kemalist yola en başarılı ve de bilinçli şekilde girmiş –hatta Kemalist yöntemi mükemmelleştirmiş– olan otonom yapılanma.
Bu yüzden, otonom yapılanmayı devlet karşıtı olarak göstermek ve mücadeleyi buna dayandırmak isabetsiz. Bu yaklaşım, iktidar sözcülerinin ağzında çok devlet merkezli bir dilin ortaya çıkmasına sebep oluyor. O zaman, hâliyle, egemen devlet felsefesinden rahatsız ve devlet icraatlarından zarar görmüş kişiler ve çevreler şunu soruyor: Ne oldu, ne değişti de, birçok kötülüklere imza atmış ve hâlâ bu potansiyeline sahip devlete olduğu gibi sahip çıkma durumuna gelindi?
Ne demek istediğimi bir karşılaştırmayla daha iyi anlatabilirim. PKK ile otonom yapılanmayı kıyaslarsak PKK'nın devletin siyasal egemenlik iddiasına karşı çıktığını görürüz. Bu yüzden PKK ile mücadele bir devleti koruma mücadelesi gibi görülebilir. Ancak, otonom yapılanma ile mücadele aynı kefeye konamaz. Yakın geçmişe bakınca bu yapılanmanın devletin egemenliğine karşı çıktığı için Kürt hareketi ile KCK tutuklamaları gibi icraatlar üzerinden kendi meşrebince devlet adına mücadele verdiğini bile görüyoruz.
Bu tespitler doğruysa, otonom yapılanmayla mücadele, meşru ve etkili olması için, ne adına yapılmalıdır? Cevap açık: Demokrasi ve hukukun hâkimiyeti adına. Demokrasilerde devlet denen dev aygıtı hükümetler çalıştırır. Aksi takdirde vatandaşlar devletin –yani bürokrasinin– kölesi durumuna düşer. Hükümet olmanın yolu ise bellidir. Açık ve resmî bir parti olmak ve seçimlere girmek. Otonom yapılanma bunu kabul etmiyor. Mücadele hukukun hâkimiyetini koruma adına da yapılabilir. Bu siyasî ilke hukukî sonuçlar doğurur. Yargının bağımsız ve tarafsız olmasını ve demokratik kanallar aracılığıyla topluma bağlı tutulup toplumun hizmetine koşulmasını gerektirir. Oysa, otonom yapılanma yargının kendi kontrolünde bir güç olmasını ve onun belirlediği hedeflere göre çalışmasını, yani kendisine hizmet etmesini istiyor. Bu bütün vatandaşların haklarını ve hukuk güvenliğini ciddî biçimde tehlikeye sokuyor. Bu yüzden de otonom yapılanmayla mücadele etmek gerekli. Dediklerimin ispatı Balyoz, Ergenekon, Tahşiyeciler gibi davaların ayrıntılarında yatıyor.
Hükümet otonom yapılanmayla mücadeleyi asla gevşetmemeli. Ancak, bunu doğru zeminlerde yapmalı ve topluma doğru bir dille anlatmalı.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.04.2021
24.04.2020
12.02.2020
13.11.2019
28.07.2019
28.05.2019
22.05.2019
14.05.2019
12.05.2019
18.04.2019