Atilla YAYLA
Bireysel ve toplumsal kilometre taşları
İnsan hayatının belli kilometre taşları var. Okula başlama, mezuniyet, işe girme, evlenme, ana-baba olma, emekli olma gibi. Doğum ve ölümü saymıyorum zira onlar insanın elinde olan şeyler değiller. Toplumların hayatında da önemli günler var. Büyük afetler, savaşlar, darbeler gibi. Bireysel olaylar şahısların toplumsal olaylar ise ülkelerin tarihinde dönüm, başlangıç, bitiş kavşakları olarak yer alıyor.
Türkiye’de yaşayan insanlar ve Türkiye Cumhuriyeti hayatını adeta sıradanlaşmış bir vakaya göre konumlandırabilir: Askerî müdahaleler. Demokrasinin başlangıç tarihi olan 14 Mayıs 1950’den sonra doğan insanlar bilhassa böyle yapabilir. Bunun sebebi Türkiye’de 1960’tan itibaren ona yakın darbenin, darbe teşebbüsünün, müdahalenin yapılmış olması. Sayalım: 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007 ve 15 Temmuz 2016. Bunlara Albay Talat Aydemir’in 14 Şubat 1962’deki ilk başarısız darbe girişimini ve 21 Mayıs 1963’te kendisini idama götüren yine başarısız ikinci darbe teşebbüsünü de ekleyebiliriz. Bitmedi, 12 Mart cuntası tarafından engellenen 9 Mart 1971 cunta teşebbüsü de var. Son olarak, diğer davaları bir yana bıraksak bile 2008’de AK parti hükümetine açılan kapatma davasını da eklemeliyiz. Yakın dönemlerde ise 7 Şubat 2012 MİT ve MİT’ten Erdoğan’a ulaşma operasyonu, Mayıs-Haziran 2013 Gezi İsyanları, 17/25 Aralık 2013 yargısal darbe teşebbüsü ve nihayet 15 Temmuz 2016 darbe girişimi var. Kısaca 1950’lerde ve sonrasında doğanlar hayatları boyunca darbe üstüne darbe, müdahale üstüne müdahale gördü. Hiçbir nesil darbelerin, müdahalelerin bulunmadığı bir hayat yaşamadı.
Darbelerle büyümek
1960 darbesi olduğunda üç yaşındaydım. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Başka yerlerde de yazdım, burada bir kere daha tekrar edeyim. Ben aslen Kırşehirli (Kaman) olduğum için ailem Kırşehirli meşhur hatip-siyasetçi, Millet Partisi lideri Osman Bölükbaşı’nı desteklemeye meyilliydi. 1960 Darbesi’nden sonra Adnan Menderes’in, İstanbul Üniversitesi hocalarının da teşvikiyle, uydurma suçlamalarla düzmece mahkemelerde yargılanması ve sonra idam edilmesi, pek çok aile gibi benim ailemi de rahatsız etmiş olmalı ki, annem-babam son çocuklarına Adnan Menderes adını verdi. Menderes benim aile çevrelerimde her zaman rahmet ve minnetle anıldı.
12 Mart 1971 darbesi vuku bulduğunda 14 yaşında bir ortaokul son sınıf öğrencisiydim. Siyasetle ilgilenmemekteydim. Henüz politikleşmemiştim. Siyasî konularda kalem oynatabilecek olgunlukta ve bunu yapmak için gerekli birikime sahip değildim. Bunun altını özellikle çiziyorum çünkü bazı kişi ve çevreler o yıllarda yayınlanmakta olan Yeniden Milli Mücadele isimli derginin yazarları arasında olduğum iddiasını ısrarla tekrarlıyor. Adı geçen dergiyi yayınlayan gruba katıldım ama dergide hiç yazmadım.
Benim siyasileşmem, yanlış hatırlamıyorsam, 2-3 sene sonra, lise ikinin sonları veya lise üçün başlarında başladı. Aslında bu siyasileşmeden ziyade bir tür sosyalleşmeydi. Lisemize gelen ve bizimle ilgilenen “abilerimiz” vardı. Abi deyince şimdilerde akla hemen FETÖ abileri geliyor. Hayır, onlar değil başka bir gruba mensup kimselerdi bunlar, abi adlandırması birçok yerde olduğu gibi bu grup içinde de kullanılmaktaydı. Tam adını verecek olursak, abiler, Mücadele Birliği adlı, merkezi İstanbul’da bulunan gruptandı. İlginçtir, Mücadele Birliği adını şimdi radikal sol bir grup kullanıyor. Aynı isimle bir dergi de yayınlıyorlar.
MB belirgin bir ideolojik çizgisi olmayan bir gruptu. Grubun söyleminde millilik, yerlilik, Müslümanlık, milliyetçilik ve anti-komünizm karması zayıf ve belirsiz bir fikir demeti vardı ve değişik zamanlarda bu unsurlardan bazıları öne çıkıyor diğerleri geride kalıyordu. Çocukluktan yeni çıkmakta olan benim gibi (Mustafa Erdoğan dâhil) birkaç lise öğrencisi genç bu abilerle düzenli görüşüyor, onları dinliyor, verdikleri kitapları okuyorduk. Sonra dergiyi okumaya başladık. Sanırım beni en çok etkileyen gruptaki olgun kişilerle sosyal ilişkilerimizdi. Hep bizden büyük kişilerle muhataptık. Bu bana daha uygundu, kendimden küçüklerle değil büyüklerle arkadaş olmayı seviyor, bundan kazançlı çıktığımı hissediyordum. Grubun anti-komünizmi beni etkileyen bir diğer unsurdu. Komünizmin ne olduğundan pek haberdar değildim o sıralar ama aile çevrelerinde duyduklarımdan kötü bir şey olduğunu ve ona karşı çıkılması gerektiğini biliyordum. Grup komünizme karşıydı ama epeyce sosyalist fikri –ekonominin devlet kontrolünde olması, toplumun bireyi öncelemesi, herkesin tek tipleştirilmesinin hedeflenmesi gibi- savunmaktaydı. Bu nokta, yani komünizme karşı olanların aynı anda sosyalist fikirleri savunması bana hep ilginç gelmiştir. Yıllar sonra, Hayek’in çalışmalarından haberdar olunca, hem anti-komünist olup hem de bilinçli bilinçsiz sosyalist fikirleri savunan bu tiplere “sağcı sosyalist” dendiğini öğrenecektim.
Mücadele Birliği içindeki abilerle tanışmamız ve vakit geçirmeye başlamamız benimle aynı yaşlarda olup aynı muhitte bulunan kimselerin hepsinin hayatında iz bıraktı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden gelen bir abiyle tanışmam beni üniversite okumak için bu fakülteye yönelmeye teşvik etti. Bunu yaptım da. 1975 sonbaharında ÖSYM sınavında başarılı olarak bu fakülteye girdim.
Yanlış hatırlamıyorsam 1977’de Yeniden Milli Mücadele Dergisi kapandı ve yerine Bayrakadlı günlük gazete yayınlanmaya başladı. Ben de yazı hayatına ilk adımı orada attım. Her Türk gibi yazdığım bir iki başarısız şiiri saymazsam daha öncesinde başkalarının okumasını isteyeceğim çapta yazma gibi bir becerim yoktu. Ancak, çocukluktan beri okumaya meraklıydım. Klasik romanları okuduğum gibi her gün gazete almayı da severdim. Kitap ve dergi biriktirirdim. Bütün bunların üstüne fakültedeki okumalarım eklenince yavaş yavaş yazacak olgunluğa ulaşma yolundaydım.
Gençlik yılları darbeleri
Yine yanlış hatırlamıyorsam ilk yazım Bayrak gazetesinin yorum sayfasında yayınlandı. Yıl 1978 veya 1979, konu insan zekâsı ve değişim ilişkisiydi. Yazıdaki iddiam ise farklılıkların olmadığı yerde insan zekâsının gelişmeyeceğiydi. Bu biraz tuhaf bir durumdu. İçinde bulunduğum grup farklılıklara saygı göstermeye değil tüm insanları tek biçim hâline getirmeye yönelikti. Ben ise yazıda bunun zekânın gelişmesine zararlı olacağını iddia ediyordum. Aslında bu yazıyla grubun duruşunu, çizgisini reddetmekteydim. Ama bunun farkına varacak durumda değildim. Başkaları vardı mı onu da bilmiyorum. Her acemi yazar gibi yazımı çok beğenmiştim ama kimseden tebrik aldığımı da yazma yolunda teşvik gördüğümü de hatırlamıyorum.
SBF’ye devam ederken aynı gruptan arkadaşların kaldığı Cemal Gürsel Caddesi’ndeki bir bekâr evine sık sık takılmaktaydım. Ev şartları ailemin evinden iyiydi. Gecekonduda oturmaktaydık. Evden dolmuş yoluna çıkmak için iki kilometreye yakın yürümek zorundaydım. Lisede ise 5 kilometre yürüyerek gidip geliyordum. Yine de bir bakıma o evde kalan arkadaşlardan şanslıydım. Akşam evime dönme şansına sahiptim. Sonraları bunun totaliter beyin yıkamadan kaçmak için çok iyi bir imkân olduğunu anlayacaktım. Yirmi dört saati aynı grup içinde geçen arkadaşlarımın işi kötüydü. Beyin yıkama seanslarından kaçıp nefes almaları çok zordu. Orada en çok hatırladığım da yemek ziyafetleriydi. Sevdiğim, iyi arkadaşlar vardı ve çoğu bir iki yıl da olsa benden yaşlıydı.
SBF radikal sol grupların cirit attığı ve sayılarının genel talebe nüfusuna nispetle çok az olmasına rağmen örgütlü ve kararlı oldukları için ortama hükmettikleri bir yerdi. Yanlış hatırlamıyorsam 1977’de, ikinci yılımda, kim olduklarını bilmediğim pos bıyıklı, dik bakışlı birkaç sosyalist militan bir gün beni büyük anfide tehdit etti. Mezun olduğum Abidinpaşa Başkent Lisesi’ndeki son yılımda bir öğrenci konseyi başkanlığı ihdas edilmişti, ben de abilerimin teşvikiyle seçime katılmış ve kazanmıştım. En sevdiğim sloganım da “Atilla’sız başkanlık başkente düşmanlık” idi. Lise müdürü haklı olarak beni uyardı bu slogan yüzünden. Sonra ne yaptım hatırlamıyorum ama herhalde sloganı terk etmişimdir. Seçimi kazanarak öğrenci konseyi başkanı oldum. Ama konsey hiçbir şey yapmadı, yapamadı. Planladığımız Çanakkale Şehitlerini Anma Gününü de gerçekleştirememiştik. Sanırım okuldan SBF’ye benim hakkımda ülkücü olduğum yolunda bir ihbar gitmiş. Hâlbuki hiç ülkücü olmamıştım. İlk siyasallaşmam adı geçen grupta olmuştu. Bu ciddiye alınması gereken bir tehditti çünkü o zaman “öğrenci olayları” adı verilen olaylar hızla büyümekte, şiddet sarmalı yayılmaktaydı.
Bunun üzerine yaklaşık bir yıl –iki dönem- okula gitmedim. Gözlüklü, sessiz, kendi hâlinde biri olduğum için olsa gerek beni tehdit edenler yüzümü unuttu. İkinci sınıfta hiç hoca yüzü görmedim. Ancak, hem SBF’deki hem de tüm Türkiye’deki şartlar gitgide kötüleşmekteydi. Öğrenci olayları denen şeyler sağ sol kavgası diye anılmaya başlamıştı. Her Allah’ın günü ölümler oluyordu. Mahalleler birbirinden ayrılmış ve sol ve sağ gruplar, daha doğrudan söylersek çeşitli sosyalist fraksiyonlar ve ülkücüler-milliyetçiler kurtarılmış mahalleler oluşturmuştu.
1979’un sonları ve 1980’in ilk ayları birçok kişi için dehşet içinde geçti. Halk dilinde sosyalist militanlara “anarşist” denmekteydi. “Anarşistlerle”, yani sosyalistlerle ülkücülerin kıyafetleri ve bıyıkları onları tanımayı sağlayacak şekilde tek biçimdi. Kavgalarda taraf olmayan öğrencilerin en büyük derdi okula gitmek üzere çıktıkları eve-yurda akşam sağ salim dönebilmekti.
12 Eylül 1980 darbesi işte bu havada geldi. Teslim etmek gerekir ki tüm toplumda “anarşi” olaylarının, öğrenci-genç ölümlerinin sonlanması ve kurtarılmış bölgelerin ortadan kalkması arzusu vardı. Darbeciler de zaten buna oynamıştı. Bu yüzden, darbe birçok öğrenci tarafından hayatlarının kurtarılması gibi algılandı. Ben de biraz bu durumdaydım. Okuluma her gün ölüm ihtimâli altında gidip geliyordum. Mart 1980’de mezun oldum. O zamana kadar okula daima can veya darp edilme korkusu altında gidip gelmiştim. Fakülteye böyle bir endişe duymadan ilk rahat girişim darbeden sonra oldu. Lisans bitmiş yüksek lisans yapmaya hazırlanıyordum. Nasıl olduğunu anlamadık ama kaşarlanmış militanların yatağı olan okul adeta bir günde sükûnete kavuştu. Bu elbette beni sevindirdi. Ancak yıllar sonra, 1990’larda, darbeyi meşrulaştırmada kullanılacak şiddet ve terör ortamının kimler tarafından ve nasıl hazırlandığıyla ilgili bilgiler edinmeye ve darbenin arka planını öğrenmeye başladık.
Ben bu arada yaklaşık beş yıldır içinde bulunduğum gruptan huzursuzluklar duymaya başlamıştım. Grup içi fikirler ve yorumlar ilk baştaki kadar ilgimi çekmiyor ve bana ikna edici görünmüyordu. Zaten okumaya meraklı olduğum için başka kaynaklara ulaşma imkânım vardı. Değişik kaynaklardan edindiğim bilgiler grubun çizgisini, fikirlerini doğrulamıyordu, yanlış olduklarını gösteriyordu. Gruptaki idareciler de (daha doğrusu şefler de) benden memnun değildi. Küçük meseleler aramızda büyük tartışmalara ve gerilimlere dönüşebiliyordu. Hiç unutmam, bir seferinde, pillerin kalitesini devlet mi yoksa piyasa mı denetlemeli tartışması yapmış ve epeyce gerilmiştik. Abiler bu işi devlete verelim derken ben piyasaya bırakalım demiştim. Benim tezim elbette grup çizgisinden ayrılmak anlamına geliyordu: Abilere karşı farklı fikirler savunulamazdı.
Gruptan manen tamamen kopmuştum. Ancak, tamamen ayrılmak yani tüm bağlarımı koparmak kolay değildi. Terör yıllarında bunun en önemli sebebi can güvenliğinin olmadığı ortamın güvenlik için bir grup dayanışmasını gerektirmesi veya bizim öyle sanmamızdı. Hakkını teslim etmek gerekir ki sonradan çok arkaik fikirlere sahip olduğunu düşünmeye başladığım grubun öncüleri bizi asla şiddet kullanmaya, saldırmaya, vurmaya, kırmaya, ölmeye ve öldürmeye teşvik etmedi. Belki de grubun en iyi tarafı buydu. Terör dönemi sona erdikten sonraki problem ise tüm hayatını grup muhiti içinde oluşturmuş bir insanın grubu terk hâlinde karşılaşabileceği sosyal ve psikolojik problemlerdi. Bu problem benzer yapılanmalarda daima vardır. Bu tür grupları terk etmek ciddi karakter gücü gerektirir. Geciktikçe ayrılmak güçleşir. Bugün altmışını bulmuş bazı kimselerin hâlâ saçma sapan, çocuksu fikirleri savunan çevrelerde gezinmesinin en mühim sebebi bu.
Yine de bu grubun bana faydaları oldu. Şiddetten uzak kalmak ilkiydi. İkincisi anti özgürlükçü, baskıcı sosyal yapılanmaları anlamama sağladığı katkıydı. Grubun bana en büyük faydası bir anlamda bir sosyal bilimci gibi totaliter bir yapılanmayı ve totaliter örgütlerdeki düşünce ve davranış kalıplarını içerden gözlemlememe fırsat vermesiydi. Durumum çok ilginçti. Hem içinde bulunduğum gençlik grubu hem de öğrencisi olduğum SBF bana totaliterizmi yaşama ve demokrasiyi keşfetme yolunda muazzam imkânlar, müşevvikler sağlamaktaydı. Sonraki yıllarımda bunun çok faydasını gördüm. O kadar ki, artık totaliter yapılanmaların ve uygulamaların kokusunu nerede bulunursam bulunayım hemen alırım.
Fakültedeki derslerim münasebetiyle Aydın Yalçın Hoca ile tanışmıştım. Onun gerek derslerinden gerekse kitaplarından çok şey öğrenmekte ve bundan zevk almaktaydım. MB ile ilişkilerim gevşiyordu. Hocanın çıkardığı Yeni Forum Dergisi çevrelerine takılmaktan başlangıçta imtina ettim. Ama sonra katıldım. Sanırım bu da totaliter gençlik grubumu terk etmemi kolaylaştırdı. Sonunda, galiba 1982 yılında, Yayın Kurulu toplantılarına düzenli katılmaya başladım. Kurul adeta bir koalisyon gibiydi. Nispeten liberal bir havadaydı. Piyasa ekonomisini savunanlar yanında daha devletçi çizgide olanlar da vardı. Derginin komünizm karşıtlığı çok aşikârdı. Tüm kusurlarına rağmen Dergi sosyalizme “kahrolsun komünizm”, “komünistler Moskova’ya” sloganlarının ötesine geçen cevaplar verebilecek ve vermekte olan yegâne çevreydi. Yeni Forum muhitlerindeki zamanlarım beni fikir bakımdan çok besledi ve ciddî meselelere ve önemli kaynaklara yönelmemi sağladı.
Yeni Forum’da hem Aydın Hoca’ya yardım etmeye hem de 1982 veya 1983 civarında olsa gerek küçük yazılar yazmaya da başladım. Bunların çoğu demokrasi üzerineydi. Sağ ve sol totaliterizmin egemen olduğu bir dünyadan gelmiş biri için demokrasi büyük bir keşifti. Liberalizmi keşfetmeme ve liberalleşmeme daha birkaç yıl vardı. Ama demokrasiyi keşfim de bana heyecan vermekteydi. Bir paradigma değişikliği yolunda kararlı şekilde (yine Mustafa Erdoğan ile birlikte) ilerlemekteydim. Bu arada SBF’de Nisan 1984’te araştırma görevlisi olarak görev aldım.
Liberalizmin keşfine doğru
Yeni Forum’da 1984 başlarında yayınlanan küçük bir yazımdan (12 Eylül’ün ülkeye huzur getirdiği yolunda) bir cümle, yazıda 12 Eylül darbesine destek verdiğim iddiasıyla zaman zaman bazılarınca sosyal medyada dolaştırılmakta. Doğrusu şimdi olsa öyle bir yazı yazmamayı tercih ederdim. Buna rağmen, yazının 12 Eylül’e destek olduğu iddiası abartılı. Yazı darbenin üzerinden 3 yıl geçtikten sonra yazılmış. Darbeyle değil gelecekle ilgili. Esas itibariyla Türk halkının demokrasiye layık olduğunu söylemekte ve ülkenin demokrasi yolunda ilerlemesi gerektiğini vurgulamakta. O günlerin olaylarını ve şartlarını hatırlayalım. Kasım 1983’te yapılan seçimi Özal, Evren ve arkadaşlarının arzusu hilafına kazanmıştı. Seçimlerin hemen sonrasında Evren’in –dolayısıyla cuntanın- hükümeti kurma görevini Özal’a verip vermeyeceği tartışmaları patlamıştı. Cuntayla zıtlaşmak yerine cuntayı demokrasiye dönüşe ikna etmek gerekliydi. Sonunda görev Özal’a verildi ama varlığı fiilen devam eden cunta epeyce rahatsızdı. Özal’a hükümeti kurma görevinin verilmesinin peşinden Özal’ın hükümet etmesine ne kadar müsaade edileceği merak edilir oldu. Söz konusu yazıyı belki de böyle bir ortamda Özal iktidarının önünü tıkamaması için Evren ve takımının teşvik edilmesi olarak okumak daha doğru olabilir. Kaldı ki yazı darbeye açık destek mahiyetinde olsa bile bugünümü yargılamada araç olarak kullanılamaz. Zira ben 18 yaşından beridir aynı çizgide bulunduğunu iddia eden, öyle olmak isteyen biri değilim. On yedi on sekiz yaşında kendimi, içinde bulduğum paradigmayı yirmili yaşların sonuna doğru başlayan bir süreçte değiştirdim. Sanırım 1989-1990 benim liberal dünya görüşüne demir atma, kendimi liberal olarak adlandırma yılımdı.
Doktoramı 1986’da tamamlamış olmama rağmen SBF’de yardımcı doçentlik kadrosu verilmeyince Mart 1991’de Hacette Üniversitesi’ne geçtim. Bu arada liberal düşünce hakkındaki birikimim ile liberal etiketini benimsemeye varışım birbirine paralel ilerlemekteydi. Demokrasinin ardında liberalizmi keşfetmek bana ilaç gibi gelmişti. Türkiye’de birçok insanın sahip olduğu makûs talihi yenmekteydim. Türkiye’de olağan olan sağ veya sol kanatta bir kollektivist olarak yer almak, birini beğenmiyorsan diğerine geçiş yapmaktı. Başka bir deyişle solcu veya sağcı sosyalist olmaktı. Ben ise ülkede nereyse hiç tanınmayan bireyci çizgiye doğru ilerlemekteydim. Bunun çalışmalarıma yansımaması imkânsızdı. Yansıma arttıkça akademik dünyada bana bir maliyet bindirilmemesi de. Liberal düşünceyi daha çok öğrenmek ve Türkiye’ye aktarmak arzusunu kuvvetle duymaya başladım. Bunun sonucu olarak Türkçede klasik liberalizm hakkındaki ilk eser olanLiberalizm adlı kitabım da 1990-91’de yazıldı. 1991’deki doçentlik müracaatımda bir tür doçentlik tezi olarak kullanıldı ve 1991 sonbaharındaki doçentlik sınavında iki sol Kemalist akademisyen tarafından başarısız sayılmama gerekçe yapıldı. 1992 başlarında kitap olarak piyasaya çıktı. Bir sonraki yıl, Hayek’in fikirlerini özetleyen Özgürlük Yolu başlıklı kitabım okuyucularla buluştu. Şimdi hatırlıyorum, bu kitap sol Kemalist jüri üyelerine inat olsun diye yazılmış ve onların da bulunduğu yeni doçentlik jürisine 1992’de sunulmuştu.
Özal’ın işe hızlı başlayıp önemli ekonomik ve siyasî reformlara imza atmasından sonra bir tespit yaptığımızı sanarak, aslında ise bir temennimizi dile getirerek “Türkiye’de bundan sonra darbe olmaz” demeye başladık. Ama askerlerle Özal’ın ilişkisi epeyce sancılı ve sıkıntılı geçti. Asker dindar ve iddialı bir başbakan ve sonra cumhurbaşkanı görmeye zihnen hazır değildi. Buna rağmen Özal Türkiye’de önemli değişikliklerin yolunu açtı ve benimkine benzer tecrübeler yaşamış kimselerin liberalizmi keşfetmesini ve benimsemesini kolaylaştıran bir ortam oluşturdu. Tereddütsüz diyebilirim ki ilk nesildeki tüm liberaller gibi ben de Özal zamanında liberalleştim. Ancak, ilk liberaller olarak sıkıntılı bir yürüyüşten kurtulamadık, zira ne entellektüel ne de pratik öncülerimiz vardı.
Sayımız çok azdı. Yalnız ve zayıftık. Bunu aşmanın bir yolu bir oluşum başlatmaktı. Ben zaten hem Yeni Forum’da bir grup genci tarafımda toparlamaktaydım hem de Yeni Forumile aramıza mesafe girince yeni bir oluşum adeta acil bir ihtiyaç haline gelmişti. SanırımÖzgürlüğün Peşinde adlı söyleşimde de anlattım, liberal fikirlerden etkilenen veya etkilenmiş görünen 9 kişiyi bir toplantıda buluşturdum. Grubun başını ben çekiyordum, diğer önemli figürler Mustafa Erdoğan ve Kâzım Berzeg idi. Toplam dokuz kişiydik. Ömer Faruk Gençkaya, Kâzım Yılmaz, Kürşat Aydoğan, Hüseyin Bağcı, Ramazan Aktaş da aramızdaydı. 26 Aralık 1992’deki bu toplantıyla Liberal Düşünce Topluluğu kuruldu. Kuruluşun ardından liberal fikirleri yaymak için faaliyetler başladı. Bir süre sonra bir miktar tanınır hâle geldik.
1996 yılının Haziran ayında Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi (N. Erbakan ile T. Çiller) arasında bir koalisyon hükümeti kuruldu. Aynı yıl Ağustos ayında ben tüm ailemle beraber bir Fulbright bursuyla ABD’ye George Mason Üniversitesi’ne gittim. O zamanlar internet imkânları yok denecek kadar azdı ve Türkiye’yi yeterince yakından takip edemiyordum. 28 Şubat 1997 post-modern darbesi başladığında ABD’deydim. Ne olduğuna Temmuz ayında döndüğümde vakıf olmaya başladım. Askerler irtica ile mücadele adına dindar mütedeyyin kesime baskı yapıyordu. Dindar politikacıların kıskaca alınması alışılmadık ve bilinmedik bir durum değildi ama bu sefer farklı bir durum vardı. Hedefe konan dar bir politik tabaka değil çok geniş toplum kesimleriydi. Bu askerlerin büyük bir hatasıydı ama zamanla toplumun büyük bir şansına dönüştü. Çünkü ülkenin ana direği olan dindar mütedeyyin kesimin özgürlükçü, demokrat, liberal fikirlerle tanışmasına zemin hazırladı.
28 Şubat Post Modern Darbesi
28 Şubat sürecinde liberal bir üniversite hocası olarak muhakememi yapıp insan hakları savunusundan vazgeçmemeye karar verdim. Liberal Düşünce Topluluğu’ndaki genel hava da buydu. Herkesin sustuğu bu dönemde bizim –bilhassa benim ve Mustafa Erdoğan’ın- konuşması, başörtüsü yasağı zulmüne karşı çıkması dindar mütedeyyin çevreler için adeta çölde vaha olmak gibi bir rol oynamamızı sağladı. 28 Şubata yazı ve konuşmalarımızla karşı çıkarken asıl çevremiz olan akademik dünyada dışlanan, baskı altına alınan kimselere de LDT olarak kucak açtık. Ben o dönemde dertlerini anlatmaya gelen çok sayıda mağdur öğrenciyle ve baskı altında olan pek çok genç akademisyenle ilgilendim. Dertlerini çözemediysem de onlara hep moral verdim, ayakta kalmalarını sağlamaya çalıştım. Daha akademik hayatının başında olan genç asistanları, doktorları çeşitli akademik çalışmalara yönlendirdim. Bunun kendilerine çok yararlı olduğunu sanıyorum.
Hacettepe Üniversitesi’nde başörtüsü yasağını uygulamayı reddetmem profesörlük kadromun verilmemesiyle cevaplandırıldı. O günün puanlama sisteminde benim dosyamdan iki profesör çıkabilirdi. Ama Kemalist üniversite yönetimi profesör olmamı engelledi. Merhum Hayati Hazır ile bir yerde tanıştık ve onun beni Gazi Üniversitesi’ne davet etmesi üzerine Mart 2000’de Gazi’de ders vermeye başladım. Mayıs ayında aynı yerde profesörlük kadrosuna atandım.
Bin yıl süreceği söylenen 28 Şubat sürecinin başlamasından yalnızca beş yıl sonra, Kasım 2002 genel seçimlerinden, AK Parti zaferle çıktı. Bu herkes için bir sürprizdi. Ben 2002 seçimlerinde AK Parti’ye değil, arkadaş hatırına -yani LDP Genel Başkanı Besim Tibuk ile şahsen tanıştığım ve görüştüğüm için- LDP’ye oy verdim. Ancak, 2007’de, AK Parti’nin Cumhurbaşkanını seçmesi bir hukuk hilesiyle engellenince ve asker muhtıra verince tereddütsüz AK Parti’ye yöneldim. Ertesi yıl askerlerin telkiniyle -belki talimatıyla- AK Parti’ye açılan kapatma davasını da yanlış buldum ve eleştirdim.
Bu arada Liberal Düşünce Topluluğu olarak çeşitli kesimlerle temasımız da vardı. Bu kesimler arasında Gülen Cemaati de bulunmaktaydı. Gülencilerin İstanbul’da düzenlediği bir toplantıdan sonra Harbiye’deki Gazeteci Yazarlar Vakfı binasında sohbet ettik. Kendilerine bizim tarzımız olmadığını ama kendileri farklı fikirlerdeki insanları bir araya getirmek istiyorlarsa bunu panellerde değil otellerde iki üç gün sürecek toplantılarla yapabileceklerini söyledim. Bu hoşlarına gitti ve Abant toplantılarını düzenlemeye başladılar. İlk toplantıya LDT’den 9 kişilik bir grup olarak gittik. Ben sonraki toplantılara katılmadım. En son 2011 veya 2012’deki anayasa konulu toplantıda bir tebliğ sundum ama ısınamadığım için oturumları takip etmek yerine etrafta gezdim ve erken ayrıldım. İzah edemeyeceğim şekilde bir rahatsızlık duymaktaydım Gülencilerin ortamlarından. Nitekim beni birçok sefer yurt dışındaki okulları ziyarete davet ettiler her seferinde bir bahane bularak uzak durdum.
LDT üyeleri olarak tanınmışlığımız arttıkça günlük medyada da arada sırada yazılar kaleme alıyorduk. Benim yazılarım Radikal, Yeni Şafak ve Yeni Yüzyıl’da yayınlandı. Sonra Zaman’a da yazı göndermeye başladım. Telif ücreti alabildiğim tek gazete Zaman’dı. 2006 yılında maruz bırakıldığım linç vakası üzerine Zaman yazılarımı kesti veya ben yazmayı bıraktım. Bir yıllık gönüllü İngiltere sürgününden döndükten sonra 2008 Eylül’ünde Zaman’dan haftada bir telif ücreti karşılığı yazma teklifi gelince kabul ettim ve orada yaklaşık 5 yıl yazdım. Zamancılar bana köşe yazdırmaya istekli olmadılar ama uzakta kalmamı da arzu etmediler. Cemaatin ana kuruluşu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan bir ara Abant toplantılarını beraber düzenleme teklifi geldi. “Her külfeti biz üstleniriz yeter ki sizin organizatör olarak adınız geçsin” dediler. İnsiyakî biçimde bu teklife de uzak durdum. Zamanımı ve enerjimi kendi kuruluşumuz olan LDT’ye tahsise devam ettim.
Öncülerinden 15 Temmuz’a
Bir akademisyen ve sivil toplum gönüllüsü olarak günlerim geçerken önce Gezi İsyanları vuku buldu. Ben isyanlara demokratik usul kurallarının reddi ve meşru iktidarın karar alıp uygulama hakkının inkârı olduğu gerekçesiyle karşı çıktım. 17/25 Aralık 2013 operasyonlarının da hukukun silah, hukukçuların (polislerle beraber) tetikçi ve yolsuzluk iddialarının susturucu olarak kullanıldığı bir darbe teşebbüsü olduğunu düşündüm. Her ikisi hakkında da çok sayıda yazı yazdım, değişik tahliller ve değerlendirmeler yaptım. Bugün rahatlıkla söyleyebilirim ki bunların hepsinde haklı çıktım.
Gezi İsyanları da 17/25 Aralık da müthiş olaylardı ama 15 Temmuz bambaşka bir şeydi, hepsini ve her şeyi gerisinde bıraktı. Bizzat şahit olmasam böyle bir şeyin vuku bulabileceğini hayal dahi edemezdim. Gezi esnasında Zaman’da katıldığım bir iftar yemeğinde Gülen Cemaatindeki Erdoğan nefreti dikkatimi çekti. Şaşırdım. Tabiatıyla, birçok şeyden habersizdim. 2013 Temmuz’unda Yeni Şafak’ta yazma teklifi gelince Zaman’dan ayrıldım. Bu çok zamanlı bir ayrılmaydı zira ayrılmasaydım da 17/25 Aralık’tan sonra orada kalmam mümkün olamazdı.
15 Temmuz günü akşam 19:00’da öğrencim ve arkadaşım Hüseyin Seyda ile Üsküdar Mado’da buluşup yemek yedik. İki saatten fazla daldan dala atlayarak sohbet ettik. Saat 21 sıralarında ayrıldık. Ben karşıya geçtim ve saat on civarında eve vardım. Biraz çalışayım diye bilgisayarın başına geçtim. Bu arada televizyon da açıktı. Şehitler Köprüsü’nde Anadolu’dan Avrupa’ya geçişin bir askerî birlik tarafından engellendiğini görünce şaşırdım ve hem televizyonlardan hem de sosyal medyadan ne olduğunu öğrenmeye çalıştım. Bilindiği gibi ilk haberler bir terör saldırısı ihbarı olduğu ve bu yüzden tedbir alındığı yönündeydi. Ancak, dakikalar geçtikçe tablo netleşmeye başladı. Darbe ihtimâli gitgide kuvvetlenmekteydi.
Doğrusu FETÖ’nün son çaresi olarak bir darbeye tevessül etme ihtimâli olduğunu biliyordum. Bunu yazmış ve söylemiştim de. Ancak, girişimin çapının ne olacağını bilemezdim. Kimse bilemezdi. Başbakan’ın televizyonda kalkışma ihtimâlinden söz etmesi kafamdaki tüm belirsizlikleri sildi. Evet, bu bir darbe teşebbüsüydü. Ama faili kimdi? Teşebbüs beni bir taraftan infiale bir taraftan da karamsarlığa itti. Yine mi? Ne yapmalıydım? Sessiz kalıp ne olacağını bekleyebilirdim veya darbeye açık ve net şekilde karşı çıkabilirdim.
Darbeye karşı çıkmanın daha ahlâklı ve demokrat bir duruş olacağını biliyordum. Tereddütsüz bunu yapmaya karar verdim. Duruşumu sosyal medyaya düştüğüm notlarla, yaptığım yorumlarla sergilemeye başladım. İlginçtir, bu benim tarzım hâline geldi. Ne zaman kritik ve hızla topluma hitap etmeyi gerektiren bir vaka olsa hemen sosyal medyada olağan zamanlarda olduğumdan çok daha aktif hâle geliyorum. Böylece sıcağı sıcağına ve kimsenin iznini veya yardımını beklemeden faaliyete başlayabiliyorum. Bu sefer de öyle oldu. Hem face’e hem twitter’a düştüğüm bir notta “çocuklarıma ve inşallah ileride torunlarıma kendim için darbeyi destekledi dedirtmeyeceğim”i ilân etim. Artık ne olacaksa olacaktı.
Gece ilerledikçe dehşet de İstanbul’un, Ankara’nın ve tüm ülkenin üzerine çökmeye başladı. Uçakların sebep olduğu sonik patlamalar başkaları gibi benim de sağa sola bomba atıldığını düşünmeme yol açtı. Bazı yerlerse gerçekten bombalanmaktaydı. Gece yarısı TRT’de okunan bildiriyi duyunca darbenin artık önlenemez bir noktaya ulaşmış olabileceğini düşündüm. Eşime “bana bir valiz hazırlasan iyi olur” dedim. Çünkü darbe başarılı olursa öldürüleceğimi, en iyi ihtimâlle hapsedileceğimi biliyordum. Gelişmeleri benimle birlikte takip eden oğullarım Oğuz ve Okan da öfkelendi. Askerler beni almaya gelirse evdeki beyzbol sopalarıyla karşı koyacaklarını söylemeye başladılar.
TRT baskını, CNN Türk’ün yayınına son verilmesi gibi kötü şeyleri takip ediyorduk ama iyi şeyler de vardı. En önemlilerinden biri 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar’ın televizyona bağlanıp bunun tüm ordunun değil ordu içindeki bir kesimin teşebbüsü olduğunu ve önlemek için gerekli tedbirlerin alınmakta olduğunu söylemesiydi. Bu içimi biraz rahatlattı. Sonra, ilginçtir, bir kısmı teşebbüste yer alan başka bazı askerler tarafından da benzer açıklamalar yapıldı. MİT’ten de bir basın müşaviri televizyonlara darbe teşebbüsünün bastırıldığı yolunda devamlı açıklamalar ulaştırmaktaydı.
Bu arada en çok merak ettiğim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın nerede olduğu ve ne yaptığıydı. Öldürülmüş olması ihtimâli içimi titretti. Böyle bir şey olduysa ya darbenin başarılı olacağını veya ülkenin tam bir kaos içine düşeceğini düşündüm. Sonra CNN Türk’te Hande Fırat’ın telefonundan topluma yaptığı çağrıyı dinledim. Hemen içimde darbenin başarılı olamayacağı duygusu, umudu uyandı. Cumhurbaşkanı Dalaman’dan İstanbul’a gelecekti ve bu yolculuğun tehlikeli olduğunu biliyordum. O yüzden endişeli bekleyişim Erdoğan’ın uçağı Atatürk Havalimanı’na inene kadar devam etti. Bu arada salâlar okunması toplumun ezici çoğunluğunda olduğu gibi bende de büyük bir ferahlama yarattı. Hiçbir salânın beni bu ölçüde duygusallaştırdığını hatırlamıyorum. O günden beridir salâlar daha çok dikkatimi çekiyor.
Erdoğan havalimanında binlerce kişi tarafından karşılanınca ve güven içinde konuşmalar yapınca darbenin başarılı olamayacağından emin oldum. Bu arada başka ordu komutanları da konuşmakta ve savcıların darbecilerin gözaltına alınması kararı televizyonlardan duyurulmaktaydı. 16 Temmuz Cumartesi günü öğle saatlerinde darbe teşebbüsü artık çökmüştü. Bütün bu süreçte ilginç bir tecrübe yaşadım. Aynısı daha önce 2006’da Kemalist çevreler tarafından linç edilmek istendiğimde başıma gelmişti. İnsan kendine yönelik hayatî bir saldırı hissederse vücudu ona reaksiyon gösteriyor. Meselâ uyanık kalıyor ve dikkati artıyor. Bana da öyle oldu. 48 saat uyumadan olayları takip ettim. Oğullarımın da kapıldığı bir duyguyla sanki uyursam darbe yapılacakmış, darbeciler muvaffak olacakmış gibi hissettim. Sanıyorum pek çok kişi aynı durumdaydı. Hatta bir ara sokaklar tek edilirse darbe olacakmış hissi yayıldı. Sokaklardan insanların yavaş yavaş çekilmesi bu bakımdan çok yerinde ve yararlı oldu. 7 Ağustos’taki son büyük miting daha da teskin etti insanları.
Tarihin kurbanı ve parçası olmak
Kendimi hem şanslı hem şanssız hissediyorum. Şanssızım çünkü böylesine berbat bir vakanın şahidi oldum. Şanslı hissediyorum çünkü kendimi tarihsel bir olaya şahit ve onun parçası olmuş tarihî bir figür olarak görüyorum. Darbeyi püskürten milyonlara ve süreçlere dâhil olmaktan mutluluk duyuyorum. Ancak, darbe teşebbüsünün üzerimdeki psikolojik tesirinin kötü olduğunu itiraf etmem lâzım. 2006’da yaşadığım süreçten sonra gelen telefon sesleri beni rahatsız ederdi. Çünkü telefonlar iyi bir şey için çalmaz, hep kötü haberler getirirdi. Şimdi de özellikle uçak gürültüleri ne oluyor diye alarma geçmeme sebep oluyor. 25 Ağustos 2016’da Yalova’da müthiş gök gürültülerinin saatlerce sürdüğü yoğun yağmurlu bir akşam yaşadık. Göklerden gelen ve susmak bilmeyen gürültü bana ister istemez 15 Temmuz gecesini hatırlattı.
Bu histen kurtulmam biraz zaman alacak. Ama bunun darbeyi alaşağı etmenin maliyetleri arasında olduğunu düşünüyor ve dert etmiyorum. Ayrıca daha pek çok insanın aynı durumda olduğunu, bazı yerlerde çocukların yatağa gitmeden anne babalarına “bu akşam da düşman uçakları bizi bombalar mı?” diye sorduğunu arkadaşlarımdan işittim. Temennim, bundan sonra insanlarımızın hiçbir şekilde böyle korkunç ve alçakça darbe tecrübeleri yaşamaması. Yıllarını darbelerin gölgesinde geçirmemesi. Benim neslim hatta benden sonraki nesil gibi darbelere atıfla çocukluk, gençlik ve yetişkinlik yıllarını hatırlamaması, anlatmaması…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.04.2021
24.04.2020
12.02.2020
13.11.2019
28.07.2019
28.05.2019
22.05.2019
14.05.2019
12.05.2019
18.04.2019