Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
16 eylül tarihli Financial Times’da “Erdoğan Araplar ve Batı için çok değerli bir marka” başlığı altında çıkan yorum ilginçti.
“Mısır, en kalabalık ve stratejik açıdan en kritik Arap ülkesi ve yeni devrimlerin kokpiti. Amerika Mısır ordusuna senede 1 milyar 300 milyon dolar yardım ediyor. Obama 2009’da Kahire’de ABD’nin Ortadoğu ve İslam dünyasıyla ilişkilerine dair cesur bir vizyon açıklamıştı. Arada geçen iki yıl ve ABD’nin Filistin üzerinden İsrail’e verdiği kapitülasyonlardan sonra Mısır’da Erdoğan’ın politikalarını onaylayanların yüzde 62, İran lideri Ahmedinejad’ınki 31, Obama’nınki yüzde 3. Bu koşullarda Batı için de NATO üyesi ve Avrupa Birliği adayı Türkiye en iyi seçenek.
Arka arkaya oylarını arttırarak üç seçim kazanan AKP zamanında Türk ekonomisi üç kat, kişi başına milli gelir iki kat büyüdü. Erdoğan, şimdiye kadar hep son sözü söyleyen orduyu dize getirdi. Bu başarı birçok İslamcı Arap’ın yanı sıra liberallere de çekici geliyor. İslamcılık Yeni Arap düzeninin bileşenlerinden biri olacak. Daha önceki rejimlerin baskısı, muhaliflere camiden başka platform bırakmadı. Ama Türk modeli, İslamcılığın çoğulcu bir düzenle sentezini mümkün kılıyor. Türkiye’nin çoğulcu ve modernleştirici Sünni markası AKP başka bir düzene resmen tehdit oluşturuyor ve İran’ın pazar payını yiyip bitiriyor.”
Başbakan’ın Batılı, otoriter olmayan, demokratik laiklik önerisi bence de çok yerinde ve çarpıcı oldu. Diktatörlüğü deviren devrimden sonra kendi demokrasilerinin ‘nasıl’ını arayan Arap halkları için laiklik vurgusu son derece yerindeydi. Zira bu arayışlar içinde “şeriat rejimi” eğilimleri olduğu gibi, Tunus’ta yıkılan totaliter rejimin dayandığı bizdeki Kemalist militan laiklik anlayışına benzer arayışlar da var.
Lakin bize yetmez
Arap dünyasının bize bakışı ile bizim kendimize bakışımız aynı olamaz. Zira bitmiş, mükemmel, yani nihai anlamda “model demokrasi” diye bir şey olamayacağı gibi, demokratik laiklik yalnızca din, inanç alanına ait bir kavram da değildir. Daha önce açarak yazmıştım, o nedenle açmadan yineleyeyim: Laiklik demokrasiyi öncelemez, demokrasi laikliği önceler. Birincisi Batıcı otoriter laiklik anlayışın ürünüdür.
Biz bu Kemalist vesayetçi demokrasi anlayışının belini iki stratejik noktada kırdık. İlki din ve inanç alanında yani dar anlamda laiklik anlayışında oldu. Bu noktada geriye dönülemez bir mesafe alındı. İslamcı bir gelenekten gelen bir siyasi akımın, bir partinin üç dönemdir iktidar oluşu bu dediğimin kanıtıdır. AK Parti iktidarı seçimle değil de bir darbeyle değiştirilmedikçe kendi ellerimizle inşa etmekte olduğumuz demokrasinin bu kazanımı bu iktidar kaybetse bile geri alınamaz artık. Yani Kemalist laikliğe, daha tam söylersem ‘Kemalist laik devlet’e yeniden dönülemez.
Otoritarizmin belini kırdığımız ikinci nokta ise, ‘Kemalist milli devlet’ anlayışıdır. Açık ve örtük biçimde Türkçülüğe dayalı devlet yani. Her ne kadar bugün savaş tamtamları çalıyor olsa da devletin PKK ile görüştüğü, sorunun çözümünde müzakere yönteminin seçilmiş olduğu açığa çıktığı bugünkü koşullarda etnik temelli monolitik yani tek tipçi, yekpare devlet anlayışı tarihe karışmıştır. Bir iç savaş çıkmadıkça ve bunu takiben demokrasi askıya alınmadıkça, örtük sürmüş olsa da, kesintilere uğrasa da “müzakere” yönteminden geri dönülemez. Ama...
Daha fazlası gerek
Fakat önce ‘fazla’yı “mükemmel” olarak anlamamalı “daha iyisi” diye okumalıyız. Böyle bir bakışa sahip olabilmek için otoritarizmin belinin kırılmasındaki çoğulculuk gün ışığına çıkarılabilmeli. Başka deyişle vesayetçi rejimin çöküşünde hep birlikte oynadığımız rolün ayırtına varabilmek gerek.
Hiç kuşkusuz, yukarıda söylediğim iki kırılma noktasının özgün aktörleri var. Birincisi için İslamcı çevreler ve AK Parti’nin, ikincisi için Kürt özgürlük hareketinin rolleri belirgindir. Fakat eğer demokratik değişimci kamuoylarının yani her birimizin etkin tutum almaları olmasaydı bu sonuçlar doğamazdı. Yalnızca aktörlerin performansı bir filmin başarısı için yetmez. Bu nedenle yukarıda “Biz bu Kemalist vesayetçi demokrasi anlayışının belini iki stratejik noktada kırdık” dedim.
Sözün özü, yeni bir demokrasi için çoğulcu bir dinamizm yaratabildik ama şimdi bu dinamizmi katılımcılık biçimlerini zenginleştirerek katılımcı demokrasiyi kurmak için kullanmak gerekiyor.
Daha fazlasını gerçekleştirebilmek yalnızca aktörlere değil onlarla birlikte katılımcı izleyicilere, bizlere bağlıdır.
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.05.2012
3.05.2012
30.04.2012
28.04.2012
26.04.2012
23.04.2012
21.04.2012
19.04.2012
16.04.2012
14.04.2012