Fehmi KORU
Bazen kendimi karanlıkta göz kırpan biri gibi hissediyorum; her gün yazdığım ve yazdıklarım devamlı okurlar tarafından yorumlanmaya, başka siteler de yazdıklarımı iktibas edilmeye değer gördükleri halde böyle bu…
Yazar olarak ben ve yazılarımı yorum yapmaya değer bulanlarla birlikte bu site, üye olmadan girilemeyen bir kulüp gibi. Kulübümüzün hak etmeyenler tarafından keşfedilmesini, başkalarınca rahatsız edilmeyi sanki istemiyoruz.
Son baktığımda Twitter’da 340 binin üzerinde takipçim vardı; ama ben o mecrayı kırk yılda bir bile yeni okurlar çekmek amacıyla yazdıklarımı duyurmada kullanmıyorum. Okurlar da her gün buraya uğradıklarının bilinmesini istemiyor tavrındalar.
Ne yalan söyleyeyim, bu durum özellikle hoşuma gidiyor.
Kuyuya her gün bir taş atıyorum, taşın suya değdiği sesi işitiyorum; o taşların bir gün suya da baskın geleceği umudu beni ertesi gün yeniden yazı masasına oturmaya zorluyor.
Özgürlük gibisi var mı?
İnanması zor olduğu için konuyu buraya taşımaktan çekiniyorum; ancak içeride tutulmalarının yanlış olduğunu ara sıra tekrarladığım isimler hiç mübalağasız her gün zihnimi tırmalıyor. Bir bölümü yazıları ve kitaplarını okumaktan zevk aldığım, bir bölümünün de okurum olduğunu bildiğim isimler bunlar.
Ahmet Altan 4 yıl 6 ay ve 21 gün cezaevindeydi.
Osman Kavala cezaevine düşeli 1261 gün olmuş.
Dostum Alaeddin Kaya’nın cezaevi günlerinin sayısını tutan yok, galiba onun davasını doğru dürüst takip edip çıkması için çaba gösteren de yok.
Sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) hakkında verdiği kararın etkisi görüldü ve Yargıtay Ahmet Altan için verilmiş hapis cezası kararlarını bozdu.
Daha önce de benzer bir durum yaşandığı için endişem var, fakat özgürlüğüne kavuşmasının bu defa kalıcıya dönüşmesini ummak istiyorum.
Hep yazdığım üzere, artık farklı değerlerin etkinleştiği değişmekte olan bir dünya var ve bu dünyada ayakta kalmanın yolu öncelikle değişimi anlamaktan sonra da ona uygun davranmaktan geçiyor.
Ahmet Altan ve ötekilerin cezaevinde tutulmasının mümkün olduğu bir dünyada yaşamıyoruz artık.
Osman Kavala’nın ve ‘darbe’ sözcüğünü duyduklarında içleri nefretle dolan, kendilerinin ‘darbe’ sözcüğü ile ilintilenmesini kabullenmeleri mümkün olmayan başka cezaevi sakinlerinin de, yapılan yanlışlık anlaşılarak, serbest kalacaklarını da ummak istiyorum. Bekliyorum.
Siyasiler kontenjanından cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş ve Ömer Faruk Gergerlioğlu gibilerin de….
Dünya değişiyor, biz de değişmek zorundayız
Türkiye’ye yakışan bir tablo değil şu anda içinde yaşamaya zorunlu tutulduğumuz… Bizim yanında durmayı ve kendileriyle birlikte değerlendirilmemizi uygun göreceğimiz insanlar ve ülkelerle -şimdilerde olduğu gibi- aramızda kilometreler bulunması gerekmiyor.
Hakkımızda iyi düşünmeyen, ayağımızı kaydırmak, zora sokmak isteyen, duvara çarpmamız için elinden geleni yapan, ekonomik sıkıntılara sürüklendiğimizde veya terör azdığında -azdırıldığında- bayram edenler olabilir; ancak onların hesaplarını boşa çıkarmayan, ocak yakmak için çıkartılmış ateşe odun taşıyan da bizleriz.
Siyasilerimiz -sağcısı, solcusu, iktidarı, muhalifi- kolayca doğru yoldan şaşabiliyor. Onlar yüzünden tarihimizin hiçbir döneminde olmadığı kadar ortasından yarılmış bir görüntü veriyoruz. Kişisel/kurumsal/örgütsel/partisel yararı bunda görmeye meyyaliz.
Değişen dünyaya ayak uydurma yolunda adımlar atılmaya dışarıdan başlandı. Bu da bir şey. İçeride yaşanan sıkıntıların temelinde dışarıya dönük maceralar da var. Dışarıda ‘düşman’ varlığı içeride de ‘düşman’ algısının yaratılmasına yarıyor. İçeride farklı olanları kazanılması gereken ‘potansiyel dost’ görmek yerine yok edilmesi gereken birer ‘düşman’ olarak görmek biraz da dışarıdaki ‘düşman’ algısından kaynaklanıyor.
Kendimize benzeyen insanlardan müteşekkil bir dünya hayalinin peşinden gitmenin anlamsızlığını ne zaman idrak edersek yolun yarısını kat etmiş olacağız. Bir virüsün ardından meydana gelen zorunlu alt üst oluşlar, bizlere -herkese, bütün dünyaya- insanoğlunun farklılıklarına rağmen aynı kaderi paylaştığını öğretmiş olmalı.
İki Ramazan’dır camilerde teravih namazları kılınamıyor bizde.
Dünyanın başka yerlerinde de, Hıristiyanlar, Museviler, Budistler ve diğer inanış sahipleri, önemli günlerinde ibadethanelerinden uzak tutuluyorlar; ‘Kovid-19’ tehdidi yüzünden…
Bunun bir anlamı yok mu?
Ortak bir kaderi paylaştığımız gibi bir anlamı?
Hepimizin aynı gemide seyahat ettiğimiz anlamı?
Zorunlu olarak evlere kapanarak geçirdiğimiz şu günler özgürlüğün değerini düşündürmüyorsa yazık bizlere…
Kuyuya atılan son taş
Herhangi bir yanlış sebeple -hatta gerçekle örtüştüğüne kendimizi inandırarak- bir insanı özgürlüğünden bir gün bile mahrum bırakmanın muhasebesi, en iyi, günümüzde yapılabilir.
Ne zaman elime fırsat geçse, yazarak veya konuşarak, bütün bireyleri benim gibi düşünen, benim gibi yaşayan insanlardan oluşan bir çevrede/ülkede/dünyada yaşamak istemeyeceğim görüşünü paylaşmışımdır.
Çevresini dar tutanlara aykırı bakmışımdır.
Siyasetin ‘bizimkiler’ ve ‘başkaları’ ekseninde yürütülmesini ise hiç anlamamışımdır.
Ne yapılacaksa, aradaki bütün aykırılıklara rağmen, birlikte yapılacak.
Ahmet Altan hapiste diye Washington Post’ta çıkan ilan.. Cezaevide gazeteci-yazar bulunduran ülkelerin yarısı İslam Dünyası’ndan..
Ahmet Altan hayatının 4 yıl 6 ay ve 21 gününü cezaevinde değil de kendi evinde geçirseydi kime ne zararı olabilirdi? Onun cezaevinde geçirdiği günlerde, kendisinin cezaevi duvarlarına sığmayan yazar şöhreti -hemen bütün romanları değişik dillere çevrildiği gibi içeride yazdığı son kitabı yalnız yabancı dillerde yayınlandı- ülkemizi dünyaya kötü tanıtmaktan başka bir işe yaramadı.
Herkes bize düşman değil; bizim kendi kendimizi düşürdüğümüz yanlışlıklar, dışarımızda bulunan, hakkımızda iyi düşünmediklerini çıkardıkları seslerden bildiğimiz ve ‘düşman’ bellediğimiz bazı çevreleri de aldıkları tavır yüzünden rahatsız ediyor.
Bundan emin olabiliriz. Hiç değilse ben eminim.
İçimi mi boşaltıyorum? Evet öyle. Bu yazı da kuyuya en son attığım taş yerine geçsin.
Yazarlar
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.08.2025
5.08.2025
3.08.2025
27.07.2025
25.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
17.07.2025