Sezin ÖNEY
Sanki güzelliğin sözlükten kalkıp da canlanmış hali gibi... Bazı insanlar, işte tam da böyledir. Işığın insan hali gibi, mekândan büyük, dünyadan büyük; birçok küçük detayları da, büyüklüklerinin ince ayrıntılarıdır.
Şehirlerin bazı gizli büyülü güzel yerleri vardır. Bazı zamanlarda sihir gibi ortaya çıkarlar. Mesela, İstanbul’da Arnavutköy’de, sahildeki caminin yanından dolanınca aniden yokuşlanan dar sokağın geceyarısına doğru hali gibi... Birden caddenin gürültüsü, Boğaz’ın trafiği yok olur, İstanbul ıssızlaşır, ağaçlar altında bir cenneti saklar.
Bu sokakta ve Arnavutköy’ün birçok sokağında, bir elinde bir kocaman damacana bir elinde su kapları incecik, altından bir gölge görebilirsiniz. Bu kızın adı Zeynep Mertoğlu’dur ve tek başına, kocaman bir manifesto gibi dolaşır Arnavutköy’ün Arnavut kaldırımlarında. Zeynep, kediler susuz kalmasın diye dert edinip, belli köşelere suları bırakır.
Onun gibi, diğer canlıların, çevrenin, dünyanın canının yanmasını engellemeyi dert edinenler sayesinde, cehennemî hayatlara “umut” diye bir çiğdem konuyor. Gözün kenarından süzülen tek damla yaş gibi bir elmastan çiğdem... Çiğdemin içinde yıldız yıldız, yakamoz yakamoz, ışıl ışıl bir mutluluk...
Mutluluk denen tuhaf hayalet, bir köşede belirip göz kırpıyor sonra yok oluyor, sonra yaklaşıp insanı birden kucaklayıp ardından ayazda bırakıyor; hayat, bu hayaletin peşinde biteviye yürünen sonsuz bir çöl mü?
Mutluluk bir yemek tarifi olsa içinde neler olurdu, malzemeleri nelerden oluşurdu? Ocakta kaynayan reçeller, fırınlanan salçalar, turşulanan sebzeler, güneşe serili biberlerin dağınıklığında bir yaz sonu mutfağı ve terasında, bir de bir gazete haberi köşeye atılı duruyor.
ABD’de, Illinois Üniversitesi’nde psikoloji profesörleri Ed Diener ve Louis Tay, 2005 ve 2010 arası 123 ülkede Gallup tarafından toplanan verileri inceleyerek, mutluluğun tarifini bulmaya çalışmışlar.
Araştırmacılar, Abraham Maslow’un psikolojinin temel teorilerinden olan “ihtiyaçlar hiyerarşisi” kuramını gözden geçiriyor. Maslow’un, 1954’te öne sürdüğü bu tez, mutluluğa giden yolu bir piramit olarak tasavvur etmişti.
Yani, mutluluğa ulaşmak için öncelikle kilit şartlar yerine geliyor olmalıydı; aç, susuz, sağlıksız mutluluk olmazdı. “Dünyevi varlığı” edindikten sonra, sahip olunanların korunaklı olması, güvenlik ihtiyacının tatmin olması geliyordu. Ardından sevgi, dostluk gibi daha ruhani ihtiyaçları karşılamak, onun da ardından saygı ve başarıya ulaşmak piramidin daha üst katlarıydı.
En üstteki “kozmik üçgene” ulaşmak, kendi değerlerini oluşturan, hayata anlık ve yaratıcı yaklaşan, “gerçekle sahteyi”, “yanlışla doğruyu” ayırt edebilen bir keskin bilinç ve zihin berraklığına sahip, sosyal çerçevelerin esiri olmayan, özgür ama kendine odaklanmayan, duyarlı bir insan haline gelmektir, mutlu olmak ve etmek demektir; diyor Maslow.
Çok da kolaymış mutluluk yani Sayın Maslow! Zaten sizin de, fevkaladenin fevkinde bu piramit zirvesine layık bulduğunuz kişilik ola ola Albert Einstein...
Einstein’dık da biz mi mutlu olamadık dememize gerek yok neyse ki...
Diener ve Tay’in araştırmasına göre, mutluluğun sırrı şöyle; mutlu olmamız için her koşul varken mutlu olamayabilir ya da koşullar son derece elverişsizken çok da mutlu olabiliriz. “Dünyanın bilincine varmış bir Nirvana” haline ulaştım derken, aslında “zırvana” veya “zıvana” noktasında da olabiliriz.
Mutluluğa duble yol otobanla değil de, daha zikzaklı dar bir dağ patikasından gidildiğinin farkına varırken de, bitap ve “mutlu”.
“Mutluluk, kendini iyi hissetmekle ilgili, koşullardan bağımsız, maddiyatla, fiziksel şeylerle yani mesela güzellikle hatta sağlıkla orantısız” diye düşünüyor Diener ve Tay.
İnsanların mutluluğu konusunda fikir yürütmeyi dert edinen psikologlar kadar tıp uzmanları, özellikle de nörologlar var. Bilim dünyası, söz konusu “mutluluk” olunca, özüne dönüyor ve aslında ilmin yapıtaşı felsefeye ihtiyaç duyuyor.
Avustralya’da Sydney’de, tanıtımı “hayat mutlu olmamak için çok kısa...” sözleriyle yapılan bir bilim merkezi olan Happiness Institute (Mutluluk Enstitüsü) da, mutluluğun hesapsız kitapsız bir şey olduğu düşüncesinde; ne olmadığını bilmek kolay da, ne olduğunu bilmek, bulmak, yakalamak ve korumak zor.
Bu yüzden de belki, mutsuzlukla mutlu olmayı seçiyoruz çoğumuz.
Örneğin, hiçbir devlet aslında savaşmayı istememeli, mantıken. Ancak, İsrail-Filistin meselesi, Türkiye’nin hâli gibi on yıllara uzayan, on binlerin yaşamına mal olan çatışmalar, adeta tiryakilik yaratıyor.
Ohio Devlet Üniversitesi’nden Siyaset Bilimci Jennifer Mitzen’ın, “devletlerde ve toplumlarda tiryakilik yaratan savaş ve çatışma hallerine” yönelik tezi çok çarpıcı. Mutsuzluğu, huzursuzluğu onlarca yıl özenle, sabırla büyütmek, bir kimlik haline getiren ülkeler var. Barış, mutluluk öyle bir “bilinmeyen”, “korkulu rüya” haline geliyor ki, rutin mutsuzluğa, beter düzene yapışıp kalıyoruz.
Türkiye olarak halimiz bu mu; olmak zorunda mı?
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024