Sezin ÖNEY
“90’lara dönüyoruz”; son günlerde bu cümleyi çok sık duyuyoruz.
“1990’lar” kavramı nedir? 1990 ve sonrası doğmuş seçmenler, toplamda oy verenlerin yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor artık. Çoğunun çok fazla fikri olduğunu sanmıyorum o döneme dair. İşin kötüsü, 1990’ların “yetişkin” kuşağı da, o dönemin tecrübelerini bugünü anlamak ve analiz etmekte ne kadar kullanabiliyor; bundan da çok emin değilim.
Bir yanıyla bugün çok farklı bir yerdeyiz; bir kere Suriye ve Irak’ta, ya da bu ülkelerden geriye ne kaldıysa o topraklarda süregiden şiddet, hepimizi, tüm aktörleri çok farklı bir yerlere getirdi, herkesi dönüştürdü.
Evet, bugün olan bitende, 1990’larda uygulanan güvenlik eksenli sert politikaların, “güvenliğin sağlanması” iddiası ile yoğun insan hakları ihlalleri yaşanmasının izlerini, çağrışımlarını görüyoruz.
Köy boşaltmalar, infazlar, işkenceler, faili meçhuller, sivillerin güvenlik güçlerinin şiddetine kurban gitmesi, özel güvenlik bölgelerinin ardı ardına sıralanması, sokağa çıkma yasakları, güvenlik güçlerinin herkesi ve her şeyi tehdit olarak algıladığı gerilim ortamı, “şehit cenazelerinin” yarattığı toplumsal travma, siyasetin çözüm değil soruna sorun katan bir buhran ve politikacılar arası birbirinin kuyu kazma mecrasına dönüşmesi, savaştan beslenen çapraşık ilişkilerin ortaya çıkışı…
90’lardan daha birçok çağrışım sözkonusu; ancak, 2000’ler de tamamen çatışmasız, gerginlikten uzak zamanlar değildi. Son haftalara kadar süren çatışmasızlık süreci belki bize unutturuyor ama, 2000’lerde de dönem dönem çatışmalar yaşandı, tutuklamalar geldi, zaman zaman gerilim çok yükseldi.
20 Temmuz’dan bugüne, yaklaşık bir ayda olup bitense, 1990 ve 2000’lerin “hızlı çekim” yaşanıp, bu dönemlerden farklı, daha ileri boyutta ve vahamette bir tablonun ortaya çıkması.
Konuyu açarsak: öncelikle, çatışmaların kademe kademe yükselmesi açısından aslında, yıllara yayılan süreçleri, günler, haftalar içinde tükettik. Adeta “işin girizgâh bölümünü uzatmadan asıl mevzuya gelelim” dercesine, çatışma merhalelerini hızla atlayan, “kısasa kısas” biçiminde gelişti olaylar.
Hızlı tüketişte, tarafların çatışmaya “çok hazır” olmasının etkisi büyük gibi gözüküyor; yazın ortasında kupkuru bir ormanı tutuşturmak için bir kıvılcımın yetmesi gibi bir ortam sözkonusuymuş meğer.
Seçim süreci, öncesi, sonrasında siyaset gündeminin tamamen Ankara’ya odaklanması, çatışmanın taşlarını döşeyen sürecin izlenmesini engelledi. Tabii, bu arada, aşırı siyasi kutuplaşma nedeniyle, tarafsız gözlem ve haber aktarmakla yükümlü gazetecilerin, “uzmanlar”ın ve kamuoyunu bilgilendirmekle yükümlü diğer kişilerin, artan biçimde “siyasi figürlere”, politik aktörlere dönüşmesi sözkonusu oldu. Ankara’ya bakarken de, “Türkiye tablosunu”, tansiyonun yerelde nasıl tırmanmakta olduğunu kaçırdık.
Bununla beraber, şiddetin ne kadar merkezî planlarla, kontrollü yükseltildiği de soru işareti; yereldeki güvenlik güçleri ve PKK militanları, 1990’lar ve 2000’lere oranla çok daha “özerk” hareket ediyor gibi gözüküyorlar.
Öte yandan, sınırın hemen ötesinde, savaş hukukunu tümden hiçe sayan, şiddet uygulamayı “ibadet” varsayan, vahşeti “başyapıt” gibi sunmaya çalışan bir yapı, IŞİD, sözkonusuyken, Türkiye’de yaşanan şiddetin “Japon çay seremonisi” zarafetinde olması beklenemezdi. Ne yazık ki, IŞİD, şiddetiyle çevresindeki herkesi ve her şeyi kan ve nefretle dönüştürüyor; merhametsizleştiriyor.
Türkiye’de de, “şiddet için şiddetten” keyif ve zevk almaya başlayan bir genç kuşak yetişiyor. Sosyal medyada, çatışmalarla ilgili yazıp çizilenlere şöyle bir göz atarsanız, bu radikalleşmenin örneklerini her kesimden, her taraftan bolca bulursunuz.
Bir de siyasi ve askerî pencereye bakalım; Ankara’da devlet kanadında, ciddi bir tehdit algısı oluşmuş durumda. Ve bu durum, hangi hükümet gelse kısa vadede değişecek gibi değil. Devlet kurumları, “karar sizin” diye, tehdit algısı ve kaygısı yüksek raporları siyasetçilerin önüne koyduğunda, “önce barış” mı derler, “önce güvenlik” mi?
Tüm bu faktörleri birleştirince, şu aşamada olabilecek tek gerçekçi hedef, “diken üzerinde bir çatışmasızlık” süreci gibi gözüküyor. Acı ama gerçek…
Yazarlar
-
Eser KARAKAŞErdoğan’ın büyük siyasi gafı: “CHP Ankara merkezli siyaset yapmalı” 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı: 21. Yüzyıl, Halkların, Kadınların ve Özgür Yaşamın Yüzyılı Olaca 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciSusunca yalanlar gerçek mi olacak? 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanAvrupa'da bir heyûlâ kol geziyor 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, küresel karmaşanın ve içsel tıkanmanın tam ortasında duruyor 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“TÜRK TİPİ KOMÜNİST OLDUK…” 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti’ye bu kötülüğü yapmayın… 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024