Sezin ÖNEY
İlk Haberdar yazımı, Almanya’dan yazıyorum. Bamberg şehrinden; Almanya’nın “Güneydoğusundan”.
Bayern eyaletinin 70 bin nüfuslu, bin yıllık tarihi olan bir şehri. Yazar, şair, müzisyen Ernst Theodor Amadeus Hoffmann’ın, 1810’larda bu kentte yaşadığı evin kapı tokmağından esinlenerek yazdığı “Altın Küp” masalının doğduğu yer burası.
“Apfelweibla”, yani “Elma Hanım” diye anılan 1299 yılından kalma ilham kaynağı kapı tokmağı, şehrin simgelerinden. Tarihi kısımda, 13-14. yüzyıldan kalma binalar var. Almanya’nın Güneydoğusunun bu şehri, Türkiye’nin Güneydoğusunun kentlerinden daha şanslı: İkinci Dünya Savaşı dahil yıkım görmemiş.
Güneydoğu çağrışımı ötesinde, kapı tokmaklarının ‘efsaneviliği’, bana tarihi kapı tokmakları meşhur Diyarbakır’ın Sur’unu hatırlatıyor Bamberg’in; dolambaçlı dar sokaklardan oluşan tarih kısmı da...
Tabii, “bir zamanların Sur”u demeliyim-öyle bir yer artık yok: tarihi olanı yıktığınızda, yeniden inşa etmek tarihi olanı geri getirmez. Tersine tarihte, Ankara’nın hanesine “Moğol yıkıcılığı” notunu düşülür.
Ben Bamberg’deyim, aklım Türkiye’de...
Kilometrelerce ötede bile, ülkesinin yükünü üzerinde taşıyor insan...
Pasaport kontrolündeki küçümseyici bakışlar, her konuşmada diyalogda, hangi ülkeden olduğunuz sorulduğunda ‘demokrasisizlik bagajını’ bir etiket gibi taşıdığınızı anımsatan detaylar, kinayeler...
Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutukluklarında hak ihlali olduğu kararı ertesi, tünelin ucunda bir ışık pırıltısı gibi geliyor...Ve bu kararı anlamlandırmaya çalışıyoruz: acaba neyin göstergesi bu? Bu halimizle, Sovyetler Birliği’nin şeffaflıktan uzak, dışarı kapalı politikasını incelemeye çalışan “Kremlinologlar’a” benziyoruz. Onlar da, Sovyet liderleri ve Politbüro üyelerinin kaşının gözünün oynamasından konuşmalarındaki her kelimeye, her detayı büyüteç altına alarak Kremlin’de ne olup bittiğini anlamaya çalışırlardı.
İkinci Ankara saldırısından sonra, patlamada can veren askerler ve askeri personelin Kocatepe Camii’ndeki cenazesi için, “devletin cenaze töreni”nitelemesini yapmıştım.
“Devletin cenazesi” ile kastim, devlet erkanının, Kocatepe’nin avlusunda, kendi cenazesi kalkarmış gibi bir ağır hissiyat içinde olduğu idi.
“Kremlinolog” gözüyle bu töreni mercek altına aldığımızda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın orada olmaması da dikkat çekiyordu.
Bu cenaze ile ilgili şöyle yazmıştım:
“Devlet” deyince, öyle rastgele bir yapıdan bahsetmiyoruz Türkiye’de. Osmanlı İmparatorluğu’ndan bu yana katmer katmer açılmış, kat kat kabarmış; tüm “memuriyet” kadroları, devlet erkânı eğitimi, tüm ülkeye ve ötesine yayılmış kurumları ile çok ciddi bir yapıdan bahsediyoruz. Şimdi de, devletin, İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e, değişerek dönüşerek ama varlığını savaşlara, krizlere, sarsıntılara karşı hep korumuş yapısı, kendini gerçek bir “yok oluş tehdidi” altında hissediyor gibi gözüküyor.
Bu tehdit algısının şekillenişi, nedenleri nasılları üzerine yorum yapmayacağım; çok fazla bilinmeyen var net bir denklem kurabilmek için… Ancak, “klasik devlet”, gövdesinden çıkmaya çalışan “yeni devlete” karşı çok büyük bir huzursuzluk hissediyor diyebiliriz.
Ve, devlet, yani “klasik devlet”, Ankara’da kendi cenazesinin kalktığına tanık oldu adeta.”
Klasik devlet, yani Türkiye’nin kökenleri Osmanlı’ya, daha gerisine kadar uzanan devlet geleneğinin temsilcisi olan devlet, Beştepe ekseninde şekillenmekte olan “yeni devlet”in hızla kendisinin yerini almakta olduğunun bilincinde. Ve, kişiselleştirilmiş, tamamen lider odaklı bu yeni devlete karşı kendini savunma refleksi içine giriyor.
Başkanlık sistemine geçiş de, ‘klasik devletin’ tamamen feshi demek; evet, Türkiye’nin “güçlü lider” seven bir siyasi kültürü var. Ama, Atatürk dönemi de dahil, bu kadar konsantre bir liderlik gücü, hükmü hiç yaşanmadı Türkiye’de. “Yerli ve milli” başkanlık sistemi ile, yasama-yürütme-yargının liderin bünyesinde birleşmesi, yani fiilen eriyip yok olması söz konusu olacak. Lider, halkı temsil ettiği; daha doğrusu, halkın vücut bulmuş şekli olduğu iddiasını, sistem değişikliği ile tescilleyecek.
O zaman da, devlet kurumları, liderliğin emirlerini uygulayan idari ofislere dönüşecek. Liderin isteklerini yasayacak, yürütecek ve yargı yoluyla uygulayacaklar; lideri koruyacak ve ona hizmet edecekler.
Yani, klasik devlette ‘devlet adamlığı’ ve bürokratlık yapmış, görev almış insanlar, türlerinin son örneği olmaya doğru hızla ilerlediklerini biliyorlar.
Kaldı ki, Türkiye’nin Suriye politikası, artık çöküşün son raddesine hızla ilerliyor. Bu politikanın vebali, birilerinin üzerine kalacak. “Klasik devlet” ve “yeni devlet” arasındaki ‘negatif elektrik’, “hatanın neresinden dönülse kardır” ve “biz kazanacağız, var olan Suriye politikamızda daha da ileri gidelim” sürtüşmesiyle de artıyor gibi gözüküyor.
Ayrıca, yargı, bakanlıklar, güvenlik bürokrasisi, diplomasi; nelerin yanlış ve fütursuzca kuralsız ilerlediğini çok iyi biliyor.
7 Haziran seçimleri, son kertede yeni bir siyasi iktidar çıkaramadı ortaya ama seçim sonuçlarının AKP için hüsran olabileceğini de gösterdi. Üstelik, o seçimlere giden süreçte, Erdoğan tüm siyasi ağırlığını kampanya için ortaya koymuştu.
“Devir değişebilir”; devletten birçok kişi bunun bilincinde-yargıdan bürokrasiye birçok kişi ile temas ettiğinizde, “gözlerinize bakılamadığına” tanık oluyorsunuz. Güç dengelerinde en ufak bir değişim olduğunda, yanlış yapanlar kendilerinin de zan altında kalacağını, hallaç pamuğu gibi atılacaklarını çok iyi biliyorlar.
Kaldı ki, Türkiye devlet geleneği, en zor ve kötü, demokrasiden uzak zamanlarında bile, ‘hukuk devleti’ kavramına uygun hareket etmese de; hukuksuzluklarını, ‘hukuk devleti’ kılıfına uydurmaya çalıştı.
Tabii, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başta olmak üzere, muhatap olmak zorunda olduğu uluslararası yapılara bağları, sorumlulukları da var.
Şimdi, Can Dündar-Erdem Gül, Hidayet Karaca, Gültekin Avcı gibi medyadan örneklerin iddianamelerine baktığınızda, hukukçular tarafından bile yazılmadıklarını düşündüren bir ‘lider ideolojisi’ manzumesi olduklarını görüyorsunuz.
Son olarak, “trol ve troliçelerin”, klasik devlet geleneğine tamamen aykırı bir “zevzeklikte”, “edepsizlikte” olmalarının rahatsızlığı da her güm bir bardak taşırıyor.
Tüm bunları dikkate alınca...
Malum; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ankara’nın Beştepe mevkiindeki konutunda düzenlenen bazı resmi törenlerde, “16 Türk devletinin” mirasına dikkat çekiliyor.
"Başkanlık sistemi ile, geride kalan 17. devlet de Türkiye Cumhuriyeti olarak mı bu resimde yer alabilir mi"
Ve bildiğimiz haliyle Türkiye Cumhuriyeti ve Yeni Türkiye Başkanlığı da, 17. ve 18. örnekler olarak, bu törenlerde halef ve selef olarak yer alacak mı, almayacak mı; perde arkasında bunun çekişmesi yaşanıyor.
SEZİN ÖNEY / HABERDAR
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024