Sezin ÖNEY
Van’a hafif hafif kar yağmaya başladı. Beyaz, kristal gözyaşları, enkazı yavaş yavaş örtecek
Orhan Pamuk, Kar romanında, “her kar tanesinin tekilliği”ne, yani “kendine özgü altıgen” yapısına atıfla, “kar taneleriyle insanlar arasında bir ilişki” sezinlemekten bahseder.
Herkesin, bir kar tanesi gibi, kendisine özgü bir haritası var, diye düşünür Kar’ın kahramanı. Ve, “Uzaktan birbirlerine benzeyen insanların aslında ne kadar değişik, tuhaf ve anlaşılmaz” olduğunu da, herkesin kendi kar yıldızı gösterir, diye devam eder..
Van depreminin mağdurlarının duyabildiğimiz kadarıyla hikâyeleri de, Türkiye’de birçok insanın kalbine kar gibi yağdı.
Önceki akşam, 14 televizyon kanalında birden yayınlanan yardım toplama hedefli programda, tuhaf bir his hâkimdi sanki... Bir hatayı tamir çabası var gibiydi, “Biz aslında sizi umursuyoruz” mesajını verme kaygısı...
Örneğin, Somali’ye yönelik yardım kampanyalarında farklı bir yaklaşım vardı; acıyan, acırken de kendini daha üstten, daha alicenap bir şekilde konumlandıran bir tavır...
Van depremi, bize bir şeylerin yolunda gitmediğini gösterdi. Toplumsal değerlerin yeniden tanımlanacağı kritik bir kavşağa doğru hızla ilerlemekte olduğumuzu ve yaklaşan bu sınava aslında hiç de hazır olmadığımızı hissettirdi.
Yani deprem, kendi sarsıntısının ötesinde toplumsal ölçekte yaşanan değişimlerin, dönüşümlerin, yol ayrımları ve başlangıçların varlığını hissettiğimiz ama tam da somutluğundan emin olamadığımız gerçeklerin ayırdına varmamızı sağladı.
Deprem bölgesi, illaki sadece Kürtlerin yaşadığı bir yer değil. Ama olay, Türkiye genelindeki algıda, Kürt sorunu ile özdeşleşti. Yardım kampanyalarında da, bu nedenle, “tek yürek” vurgusu ön plana çıktı; eksikliği çekilen bir şeyin aşırı derecede vurgulanarak doğrulanması çabasıydı bu.
Öte yandan, bölgesel lider, dünyanın odak noktası bir ülke haline geldiği algısına sahip olduğumuz Türkiye’nin kendi gücüyle, kendi sorunlarıyla imtihanına tanık olduk.
Güç, beraberinde sorumluluk da getirir. Neticede gücü, iyilik veya kötülük, şefkat veya zalimlik için kullanmak mümkün.
Kar’da yer alan deyişle, “Belki de hikâyemizin kalbine geldik. Başkasının acısını, aşkını anlamak ne kadar mümkündür? Bizden daha derin acılar, yokluklar, eziklikler içinde yaşayanları ne kadar anlayabiliriz? Anlamak eğer kendimizi bizden farklı olanın yerine koyabilmekse dünyanın zenginleri, hâkimleri, kenarlardaki milyarlarca garibanı hiç anlayabildiler mi?”
Bizim hikâyemizin kalbinde, hem Türkiye’nin kendi tarihini, hem dünyanın şu andaki genelini ilgilendiren bir dolu sorun, derin fay kırıkları var.
Doğu-Batı, geleneksel-yeni, güçlü-zayıf dengesi gibi dünyanın derdine yandığı birçok ikilemin alevleri, bu fay hatlarından yükseliyor.
İşte bu fay hatlarının üzerindeki sırat köprüsünde, dersini çalışmayı son güne bırakıp, sonra da uyuyakalmış bir öğrenci gibi hazırlıksız Türkiye siyaseti. Ve bu siyaset, bu toplumun fay uçurumunu atlayıp geçebilmesine de, dibine çakılmasına da sebep olabilecek gücü elinde tutuyor.
Türkiye’de politikacılar, politika üzerine yorum yapanların ezici çoğunluğu, ayrımcılık ne demek, hukuk devleti olmak ne demek, özerklik nedir gibi konuları çok konuşuyor da, ne anlama geldiklerini bilmiyor.
Boş tartışmalarla oyalanılıp, on yıllarca sorunların dallanıp budaklandırılmasının vebali, gene toplumun kendisinin sırtına biniyor. Bir sürü mayının döşeli olduğu bir yola, zifiri karanlıkta itiliveriyoruz adeta.
Daha depremden bir hafta önce, sağduyulu davranmak, çatışmaktan uzak durmak, barışa yönelmek yavaş yavaş infiale neden olabilecek duruşlar haline gelmeye başlıyordu.
Her köşeye asılan bayraklar, sanki bin ayıbı, bin sorunu örtmeye yetecekmiş gibi tepkili bir ruh hali, salgın gibi yayılıyordu ülkenin büyük bir kısmında.
Bundan aylar önce, Van’da gerçekleşen bir sivil toplum örgütleri toplantısında, öngörülmediği halde, İzmir’den katılımcıların da yer alması için önayak olmuştum. Toplantının katılımcıları, aslında aynı şeylerden bahsettikleri ve aynı tezi savundukları halde, müthiş bir gerginlik yaşanmıştı.
Tek bir sözcüğün farklı katılımcılar için farklı anlamlar ifade eden kullanımı bile havada kıvılcımlar uçuşmasına neden oluyordu.
Karşılaştırmalı siyaset bilimi çalışmaları alanının duayeni Giovanni Sartori’nin deyişle, “Kullandığımız kelimelerin mahkûmuyuz, o nedenle sözcüklerimizi seçerken kılı kırk yarmalıyız”.
Aynı dili konuşurken bile anlaşamadığımız bir noktadaysak, farklı dilleri konuşmaktan bu denli çekinmenin sebebi ne?
“Tek yürek” olunduğunun iddia edildiği bu nokta, bir eşik aslında. Bu eşikten sonra yaşanacak her sarsıntı, çarpan etkisiyle gerçekten birleşmeye veya kırılmanın tetikleyicisi olabilir.
Seçtiğimiz sözcüklerin mahkûmuyuz, o yüzden onları iyi seçmeliyiz; hele ki, seçilen her sözcüğün kaderimizi tanımladığı bu kritik dönüm noktasında.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024