Sezin ÖNEY
Türkiye, ciddi bir “beyin göçü” sıkıntısı içinde; bunu birçok kişi kendi çevresinden zaten duyup biliyor; ama veriler de bunu gösteriyor.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) verilerine göre zaten, 2001-2011 arasında ‘yüksek eğitimli’ işgücünün Türkiye dışına çıkışı hızlanmıştı. 2011 sonunda OECD ülkelerine göç eden Türkiye vatandaşı sayısı 2 milyon kişiyi aşmıştı. Sığınma başvuruları ise, 12 Eylül’den beri 1 milyondan fazla Türkiye vatandaşını siyasi sebeplerle ülke dışına itmiş. “Gidenlerin” çoğunluğu üniversite mezunu.
Bazı siyaset bilimi ve ekonomi araştırmaları, “beyin göçünün” geri dönüş yaşanırsa, göç veren ülkeye yararlı olduğu zira, “gidenlerin”, eğer dönerlerse, daha fazla deneyim ve bilgi kazanarak dönmüş olduğunu öne sürüyor. Veriler böyle olabilir; tabii “dönerlerse”…İnsanın doğup büyüdüğü yerlerden kopup sonra da başka yere kök salmaya çalışması ne olursa olsun büyük çaba gerektiriyor. Hal böyle olunca da, bir kere başka yere yerleşenin aynı sarsıcı deneyimi yaşayıp geri dönmesi gerçekten zor. Kaldı ki, gidenleri gitmeye zorlayan şartların değişeceği ve göçmenleri dönmek isteyeceklerine dair hiçbir garanti yok. Tarihte bazı örneklerde “beyin göçü”, olumlu geri dönüşlerle, “mutlu sonla” sonuçlanmış olabilir ama, birçok örnekte de, geri dönüş ne mümkün oluyor, ne de arzu ediliyor.
Araştırmalardaki verilerin dile getirmediği de, bir ülkeden diğerine savrulan hayatlarda çekilen zorluklar; ki, beni de, asıl o zorluklar ilgilendiriyor.
Elbette, yurtdışına gidenler arasından son derece mutlu ve mesut hayatlar kuranlar var. Ancak, genelde baktığımızda, benim de hayatımın ağırlıklı bir dönemini işgal eden göçmenlik deneyimi hiç öyle kolay değil.
Şimdilik, geçici bir süre, iş ve eğitim için birkaç aylığına ülke dışına gittiğimde, geçmişin ve göçmenlik döneminin güçlüklerle dolu anıları canlandı.
Hiçbir şey olmasa, bazı detaylar insana diken gibi batıyor.
Budapeşte’de yolumun düştüğü Almanya Büyükelçiliği’nin Konsolosluk işleri kapısında sadece Türkçe yazılmış bir uyarı var: “Tuvaletinizi çalılıklara yapmayınız. Umumi tuvaletler az ileride bulunmaktadır”.
Sadece Türkçe yazılmış bu uyarı manidar. Bir zamanlar bir olay mı yaşandı burada, yaşandıysa da, neden tüm Türkiye vatandaşlarına mal ediliyor ve aşağılayıcı bir uyarı olarak orada öyle duruyor?
Şimdi, Almanya ile başlayıp, Hollanda’ya sirayet eden “kriz”, aslında siyasetçilerin hiçbirine dokunmayacak. Seviyesiz polemikler, atışma kakışmalar, ince oy hesaplarının arka planında olduğu katakullilerin bedelini, göçmen Türkiye vatandaşları ve Türkiye’deki sıradan vatandaşlar ödeyecek.
Yurtdışına; en çok da Avrupa’ya bağımlı bir ekonomi var zaten…
Zaten, Türkiye’nin çevre coğrafyasında Irak-İran-Suriye üçlemesi dışında, tüm bölgeye Avrupa Birliği-Schengen bölgesi vizeleri kalktı. En son Ukrayna, Gürcistan ve Kosova’ya uygulanan vizelerin kalkması ile, Türkiye bölgedeki yegane istisna kaldı. Üstelikte, Batı ülkelerine (hatta dünya genelindeki ülkeleirn çoğuna) vize alabilmek Türkiye vatandaşları için de iyice zorlaştığından; Türkiye, Irak-İran-Suriye vize ligine doğru kaydı.
Avrupa’daki ülkelerde, Türkiye’ye yönelik negatif algı giderek artıyor. Sadece Almanya’da, Türkiye ile Avrupa Birliği müzakerelerinin durdurulmasını onaylayanlar yüzde 90’ları aşmış vaziyette. Tabanlardaki negatif algı arttıkça da, politikacılar da negatif tutumlar benimsiyorlar.
Böyle bir ortamda, referandumda birkaç puanın kumarını oynayarak, Türkiye vatandaşlarını iyice içe kapatmak, ekonomik ve sosyal bakımından ülke içindeki ve dışındaki vatandaşları büyük risk altına sokmak hiç de adil değil.
Kutuplaşmada patlayan fren
Türkiye, yaklaşık bir ay sonra yine sandık başına gidecek. Tabii, eğer bir tuhaflıklar olmazsa…
2010 referandumundan beri yedinci kez, 7. kez sandıklara gidiliyor olacak…
2010 referandumu, 2011 genel seçimleri, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri, 2014 yerel seçimleri, 2015 Haziran genel seçimleri, 2015 Kasım genel seçimleri ve şimdi de, 2017 referandumu…
Tüm bu oylamalarda toplumsal ve siyasi kutuplaşma hep, iktidar denklemini koruyan bir rol oynadı.
Bunlara tek istisna (o da sadece oy dağılımı bakımından), 7 Haziran 2015 seçimleri idi.
O seçimlerde, kutuplaşma, “üç partili Meclis” denkleminden, “dört partili” denkleme bir kayış yaşanması gibi bir “sürpriz” sonucun sebebi oldu; bir kereliğine ‘farklı’ rol oynadı.
16 Nisan’ın “sürprizi”; 7 Haziran’dan sonra ilk kez, siyasi ve toplumsal kutuplaşmanın, “iktidarın istediğinden farklı sonuç vermesi” gibi bir rol oynaması söz konusu olabilir…
“Hayır” diyenler, Ankara’da en üst ağızlardan açıkça “terörist”, “terörizm destekçisi” ilan ediliyor.
Bir yüzde 50, diğeri ile nasıl beraber yaşayacak; bu söylemlerden sonra, toplumsal uyum-huzur-denge nasıl mümkün olacak?
Kutuplaşmanın freni patlamış durumda…
Referandum geçici; ama referandum uğruna körüklendikçe körüklenen, gazına basıldıkça basılan kutuplaşmanın izleri, yarattığı tahribat Türkiye içinde ve dışında fena halde kalıcı. Ve kırıcı da…
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024