Sezin ÖNEY
Beş yıl önce, Hrant öldürüldüğünde Türkiye çok daha karanlık bir ortamdaydı. Bugün, birçok gerçeğin, kanıtlarıyla ayan beyan ortada olduğu ama çok daha umutsuz bir dönemdeyiz. 2007’de “e-muhtıra”ya giden süreçte, değişim için çok daha büyük bir toplumsal arzu vardı; değişimin önünde çok yüksek, sarsılmaz bir “duvar” olduğu inancına rağmen...
Tıpkı Soğuk Savaş döneminde, Polonya, Macaristan, Çekoslovakya’nın hak ve özgürlükler ekseninde bir rejim değişikliği talebindeki hareketlerinin önünde yükselen, ama günün birinde çöken devlet yapısı gibi sarsılmaz, ürkütücü bir duvar, önümüzde yükseliyordu.
Sonra, o duvar çöküverdi. Bunu mümkün kılan AKP olmadı. AKP’ye oy veren, vermeyen halk kitlelelerinin ortak demokrasi, hak talepleri oldu. Türkiye, Orta ve Doğu Avrupa’nın, 1990’larda duvarları yıkıp bütünleşirken yakaladığı demokratikleşme, özgürleşme trenini ıskalamıştı. Ama 2007’den sonra kendi kervanıyla, 1990’lardaki yoğun hak ihlalleriyle sırtına yüklediği birçok engel ve derde rağmen, aynı yola düştü. Ya da biz öyle sandık.
Askerî vesayetin noktalanmasıyla, sivilleşme ile Türkiye’nin sorunlarını çözebileceğine inanmıştık. Demokratikleşmenin, en demokratik olduğu varsayılan ülkelerde bile günlük olarak tekrarlanan bir sınav olduğunun bilincinde değildik.
2007’de daha özgür bir toplumda yaşamak için beraber saf tutan muhalif düşünce, kendi içinde bir kargaşaya girdi. Hükümeti eleştirmek mi, eleştirmemek mi diyenler, Türkiye’nin neredeyse tüm sorunlarının kaynağını muhalefette olan iki parti yani CHP ve BDP olarak görenler derken bir karmaşa yaşanmaya başladı. Medya, gazetecilik, asıl işleri olanı yapıp, “haber vermek” yerine, sabah akşam köşe yazarlarının birbirine çamur attığı, birbirleriyle polemiğe girdiği bir mecraya dönüştü. Arada, dramatik olaylar yaşandığında, son derece duygusal yazılar yazıldı. Ama bu tip “duygu seli” yazılar da, aslında, afyon misali, gerçeklere eğilmeyi, gerçekleri anlama çabasını engelledi.
“Siyasi aşırılık iki temel unsura dayanır; dünyadaki sorunların son derece basit bir okumasına ve her problemin arkasında kolayca teşhis edilebilecek ‘kötüler’ olduğuna”...
Amerika’nın eski Sağlık bakanlarından John W. Gardner, bu sözleri 1967’de Amerikan Baro Dergisi’nde yayımlanan bir makalesinde kaleme almıştı.
Hayat, bu kadar basit değil işte; Türkiye’nin gerçekleri de...
Türkiye’de son 60 yıl darbelerle geçti, perde arkasından birtakım karanlık işler çevrildi; binlerce, onbinlerce kişilik bir faili meçhul cesetler ordusunun hayaletleri sürekli aramızda dolaşıyorsa, bunun mümkün olabilmesi, sivillerin de ortaklık etmesiyle oldu.
Bu bir devlet geleneği, siviller de bu oyunun parçası...
Hrant’ın dava kararına karşı, El Cezire’den New York Times’a, uluslararası basının sesi, tepkisi birden bu kadar çok ve bu kadar net çıkmasa, Türkiye’nin kendi medyasında açık bir karşı duruş hızla oluşmasa, acaba Başbakan Erdoğan yine “daha dava bitmedi” gibi bir yorumda bulunur muydu?
Kaldı ki, gene şu idam meselesine illa vurgu şart mıydı? Kırk yılda bir, yaşam hakkı alanında bir iyi adım atılmış, idam kaldırılmışken, seçim meydanlarının vazgeçilmezi olarak dile getirdiği üzere, “yok ki, verilemiyor” çizgisinde bir yorum yapılmasa, olmaz mı?
AKP, son beş yılda, eğer iyi, gerçekten nitelikli, şüpheci, müşkülpesent ve içerik bakımından bu kadar kof olmayan bir medya ile karşı karşıya olsa, ne bu karar mümkün olurdu, ne de AKP’nin kendisini, bir zamanlar onu da ezmiş olan devletin ta kendisine döndüren betonlaşma süreci yaşanırdı.
Bugün bir toplumsal tavsama yaşanıyor.
Avrupa’da aşırı sağ yükselir, uluslararası bazı araştırmalar da Türkiye’yi, toplumsal değerler bakımından Avrupa’nın aşırı sağa en meyilli ülkesi olarak gösterirken, Kürt sorununun hâlâ bir güvenlik meselesi olarak yorumlanması nasıl tehlikeli bir oyun...
Kadir Has Üniversitesi’nin 2011 yılı “Sosyal Eğilimler Araştırması” çok düşündürücü sonuçlar içeriyor. Araştırmaya göre, “terörün çözümü asker” diyenler 2010’dan beri yüzde 12,6 artarak, yüzde 44,2’lik bir çoğunluğa ulaştı. Hâlbuki 2010’da “terör” sorununun çözümünde en etkili yolun siyasi yöntemler olacağı düşünülüyordu.
Bu araştırma ile ilgili haberleri dinlerken, Avrupa’da aşırı sağın yükselişi ile ilgili bir doktora ödevine son noktayı koymuştum. “Aşırı sağ neden yükseliyor” sorusuna yanıt ararken, Avrupa’da toplumsal sorunların, siyasetçiler tarafından, nasıl paketleniyor, nasıl yansıtılıyorsa, toplum tarafından da öyle algılanmaya başlandığını, bunun da sorunları daha da derinleştirdiğini anlatan bir çalışmaydı bu.
Diğer bir deyişle, aşırı sağın yükselişinin temelinde, göç, azınlık hakları gibi sorunların güvenlik eksenli politikalarla çerçevelenmesi yatıyordu aslında...
Merkez sağ ve sol, kendi kurduğu tuzağa düşüyor ve aşırı sağ söylem, milliyetçilik, ırkçılık gibi eğilimlerin artmasına yol açan popülist, günü kurtaran duruşlar aslında kendi siyasi alanlarını felce uğratıyordu.
Türkiye de, insan haklarının ne anlama geldiğini bir türlü çözemeyen siyasi anlayış da, bir gün kendi kazdığı kuyuya düşecek...
Dün, Hrant anısına yürüyenlerden belki de çok daha kalabalık kitlelerden oluşan, ayrımcılık, nefret yüklü bir yükselen dalga varlığını sanal dünyada iyiden iyiye hissettiriyor. Yangına körükle gitmek, Türkiye’nin bugünkü hali olsa gerek.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Olağanüstü koşullardan çıkış
3.02.2025 - Lucifer etkisi: Can ve cam kırıkları
29.01.2025 - Çanlar kimin için çalıyor?
17.01.2025 - ABD seçimleri: Neden böyle oldu?
7.11.2024 - Şahinlerin barışı
6.11.2024 - Bu 'süreç' neyin süreci?
24.10.2024 - Dönüm noktası bir ziyaret
27.06.2024 - Meksika’nın ilk kadın başkanı çetelere karşı
7.06.2024 - Siyasi cinayetler: Slovakya’dan Türkiye’ye
26.05.2024 - Etki Ajanlığı Yasaları: Ne, nerede, nasıl?
20.05.2024
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Ali Kanli
"Sehit" en cok nefret ettigim kavramlardandir .. insani/ insanlari ölüme motivasyonun diger adidir cünkü... Türk Tarih Tezi bastan sona yalan ve abartilarla doludur ..Canakkale ne ilkti nede son.. Ittiati Teraki soykirimlarini düsman isgalinden kurtulus olarak adlandirip gizlemeye calismistir .. yönetim komuta kademesinin 34. sirasindaki Mustafa Kemal bir darbeyle anadolu halk hareketinin basina gecerek irkci fasist bir diktatorya kurmustur..tarih yeni bastan yazilmali.. bunca zirva yeter artik