Sezin ÖNEY
Jouissance...
Filozof Jacques Lacan’ın, Fransızcadan tercüme etmesi de gerçekten zor bir heyecan tanımlaması.
“Can”ın ulaştığı en “canlı” hâl; duygu, heyecan. Bu şekillerde çevrilse de, jouissance;bence, eşittir hayat.
Türkiye’de olduğu gibi dünyada da, siyaset, cansız, “hayatı” yakalayamıyor. Gerek değişimi hedefleyen, gerekse de “var olanın” devamını arzulayan veya değişimden rahatsız olan kurumsallaşmış hareketlerin ortak noktası bu.
Çare nedir? Siyaset, hayatı nasıl yakalar? Devrim, deva mıdır?
Estonya’da Tallinn Üniversitesi’nde farklı alanlardan, dünyanın her köşesinden (sözde) genç akademisyenler olarak, bu sorunun yanıtını aramaktan çok durum teşhisi yapmakla yetindik.
Yanıt bulmak, en farklı ve alternatif düşüncelere sahip olanlarımız için bile zordu.
Hayatta hep, “yaktın yıktın gittin insafsız, hani söz vermiştin bana” tarzı, sadece hevesle başlayıp hüsranla biten “devrimsiz devrimler” imkân dâhilindeymiş gibi bir şüpheci tutum içindeydik.
Devrim ve insan hikâyeleri üzerine uzmanlaşan ABD’li sosyolog Eric Selbin de, bu “ihtiras” eksikliğine; sadece durum tesbiti yaparak, eleştiri de getirmeden, dikkat çekti.
Oysa, geçen yazımda ve cuma günleri Açık Radyo’da Ömer Madra ve Can Tonbil ile beraber yaptığımız programda da bahsettiğim üzere, bizim tartışmalarımıza katılan düşünürler Chantal Mouffe ve Ernesto Laclau gibi, son derece sofistike felsefi argümanlara dayanan “pratik” öneriler de getirenler de var günümüz politikasına “can” kazandırmak için.
Laclau ve Mouffe, “popülist sol” tezini destekliyorlar. Diyorlar ki; halkların (çoğulcu bir yaklaşımla), bölgesel kimlikler, ulusal kimlikler, kadın- erkek- çocuk- insan- çevre- engelli- etnik- dinî ve daha nice nice başka değerlerden kaynaklanan sorunları var.
Bin bir farklı dert alanları olan halk için, “popülist”, yani onların verdiği anlamla, “halkla beraber, halk için, halk kaynaklı” politika yapılmalı. Şu an halkın kaygılarına gerçekten eğilen (bunları sömürerek de olsa) tek siyasi çizgi olan aşırı sağ; oysa bunun samimi şeklini sol yapmalı.
Sol, farklı kimlik ve sorun alanlarının getirdiği, gerektirdiği mesafe ve tansiyonu koruyarak, farklılıkları ifade ve müzakere ederek, ifade etmekten de her koşulda asla vazgeçmeyerek biraraya gelmeli. Bir çatı örgüt yapısı altında ortaklaşıp eşitlenerek, halk tabanının çoğunluğu değil, çoğulculuğundan gelen elektriği, yaşam enerjisine çevirerek hareket etmeli.
Daha “yerel” olmalı, bölgeselliğe kıymet vermeli, hatta ulusal hisleri de yadsımamalı.
Mouffe ve Laclau, bugünün Türkiye’sindeki siyasi kilitlenmeye de, Avrupa’dakine de, tam deva olacak bir “ideal yol haritası” sunuyorlar.
Ama biz diğer katılımcılar olarak, “her şeye ve herkese muhalif” bir tavırla, “sol nasıl kurtulur”dan çok, taban hareketlerinin kendileriyle ilgiliyiz.
Yazıya adını veren “şirin anarşistler” meselesi de, Tallinn’deki bir anarşist gruba yapılan ziyaret sonrası tartışması ortaya atılan bir kavram.
Putin’e yönelik en sert muhalefetin örgütlendiği St. Petersburg’dan gelen arkadaşımızAleksandr Reznik’e ait bir niteleme bu.
Sapsarı saçları, ince uzun hayalet gibi silueti, gaga burnu, kalın çerçeveli gözlükleri, ağır Rusça aksanlı İngilizcesi ile çok da “karakteristik” bir tip olan ve üniversite döneminde Rusya’nın ağır Sovyetik muhalefetinde yer alan genç Aleksandr, Tallinn’in anarşistleri için; “Pek de şirinler” yorumunu yapıyor.
Şirin ve anarşist... Bu da, nasıl oluyor diye biz gülüyoruz; her kış dünyanın bir yanını seçerek ailesi ile oraya yerleşen gezgin hocamız, politik teori uzmanı profesör EstonyalıTarmo Jüristo, “Hello Kitty anarşistlerimiz var” diye şakalaşıyor.
Tallinn’in anarşist grubu, 10 kişilik bir çekirdek kadrodan oluşuyor. Ana ilgi konuları, çevre ve hayvan hakları. Toplum düzeninin, devrimle değil evrimle değişeceğine; insanların, bilinçlenerek hassasiyetlerinin artacağına inanıyorlar.
Aleksandr’ın, “Nerede şiddet? Nerede kızgın ve ateşli toplum eleştirisi” diyerek sorguladığı Tallinn anarşistleri, “Şirinler” profillerine rağmen, Estonya Gizli Polisi’nin (hâlâ da var tabii böyle bir şey), dikkatini çekmiş.
İsveç’e, Stockholm’e, hayvan haklarıyla ilgili bir gösteriye katılmaya gittikten sonra hafif yollu tehdit edilmişler. Ancak, “bir daha yurtdışına çıkamazsınız böyle yaparsınız” şeklindeki uyarıları, medya duyunca, konu büyümüş. Gizli polise, “ne oluyoruz” diye, kamuoyu karşı çıkmış.
Türkiye’de, üniversiteli gençlerin, herhangi bir muhalif harekete giriştiklerinde (hatta resmen böylesi bir hareketin kenarından ucundan geçsin geçmesinler) maruz kaldıkları baskıyı düşününce, sanki “şirin” olan, daha ziyade, gençlere ve özgürlüklere karşı bir toplumsal hassasiyet olması.
Aleksandr ise, kendince haklı. Rusya’da muhaliflerin karşılaştığı şiddet, Putin yönetiminin her türlü farklı siyasi düşünceyi ezmek için gösterdiği zalimlik, “şiddetsiz devlet ve toplum düzenine karşı çıkılır mı” diye de akla getiriyor kaçınılmaz olarak.
Max Weber’in meşhur tezini ters çevirmek lazım herhalde; “devlet, şiddeti meşruiyet dışı kılan” bir şirinlikte olmalı ki, şiddet, devletle tek toplumsal ortak paydamız olmasın.
Bunları yazdıktan sonra, Türkiye’ye döndüm ve tabii, cehennem gibi bir ortam ile karşılaştım. Ne ‘şirinlik’, ne devlet, ne şiddet... Toz duman, acı ve nefret dolu...
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024