Halil BERKTAY
[21-22 Mart 2015] Eski Taraf’ta, 15 Kasım 2007 – 28 Nisan 2013 arasının büyük bölümünde tutturduğum çalışma düzenine geri döndüm sayılır. Bundan böyleSerbestiyet’te muntazam yazı günlerim, oluşan çizelgeye göre Pazartesi ve Cuma. Ama bu boşluk görüntüsüne aldanmayın; hafta içi çok fazla ders ve başka işlerle dolu. Onun için olaylar veya aklıma gelen fikirler hakkında ancak kısa kısa notlar alabiliyor, sonra Cumartesi sabahı bilgisayar başına oturuyor ve bir seferde hem Pazartesi’nin, hem Cuma’nın yazılarını bitirip yolluyorum. Bunun bazı dezavantajları var tabii; hem politik hem düşünsel gündem eskiyebiliyor; aradaki o üç günde gerek olup bitenleri, gerek yazılan ve söylenenleri hesaba katamıyorum.
Özaltınlı’nın yazılarına toplu bakış
Nitekim bu sefer de öyle oldu; Gürbüz Özaltınlı’nın Seküler aydının derin korkuları’na ilişkin çözümlemesini (18 Mart 2015), Pornografik neo-oryantalizm ve Müslüman kadınlar üzerine kendi gözlemlerimi 15 Mart’ta yazıp gönderdikten sonra okuyabildim. Amacım ne kadar benzer bir yerde durduğumuzu vurgulamak değil; bu çok açık zaten. Ben bu noktaya, gerek kendi yaşam serüvenime ve gerekse tarihçi olarak ilgilendiğim meselelere bağlı olarak, daha çok solu, sosyalizmi ve Marksizmi sorgulaya sorgulaya geldim. Özaltınlı ise daha çok, solcular dahil bütün aydınları; âdetâ, Tanzimat modernleşmesinden başlayarak alla franca aydın kesiminin genel çizgisinin olanca tarihsel arkaplanını sorgulayarak geldi — ve bu gerçekten daha esaslı, daha kapsayıcı bir yaklaşımı ifade ediyor.
Serbestiyet kurulalı beri Özaltınlı, ya sırf bu konuda veya bu konuya da değinen on beş kadar yazı yazdı: Gençliğe hitabe (20 Aralık 2013); Doğu Batı çatışması ve derin devlet(27 Aralık 2013); Vicdanlı aydınlara sorular (4 Şubat 2014); Yakın tarihimizden bugüne bakmak (2 Mart 2014); Tarihe devam… (9 Mart 2014); Çatışmanın kökleri (18 Mart 2014); Hababam Sınıfı’nın çuvallayanları (6 Nisan 2014) Karamsar aydınlar üzerine(23 Nisan 2014); Muhalif aydınlar ve sol: Bir savrulmayı anlama çabası (5 Mayıs 2014);Nefret tuzağı ve farklılıkların silikleşmesi (25 Mayıs 2014) Kutuplaşma (31 Mayıs 2014);Bu aydınları okumayı reddediyorum (27 Aralık 2014); ‘Yan yana durmak’ üzerine (4 Mart 2015) ve nihayet şimdiki Seküler aydının derin korkuları. Bugün (Pazar) oturup hepsini baştan okudum (ki bu egzersizi, gerçekten düşünmek isteyen herkese öneririm); kendi payıma, içsel ve hayli sağlam bir sezgiyle başlayan düşünme çabasını, hiç korkmadan nasıl sonuna ve sınırına kadar götürdüğünü daha net gördüm. Özaltınlı, kendi deyimiyle “muhalif aydın”ların — meselâ Gezi gösterileri veya 17-25 Aralık 2013 “yolsuzluk operasyonu” gibi — siyasî olaylar karşısındaki tavır alışlarının yanlışlığını; daha somut olarak, AKP’ye eğreti ve mütereddit bir destek vermekten alabildiğine sert bir AKP düşmanlığına geçivermelerindeki olağanüstü kolaylığı, sırf tek tek o olaylara özgü tahlil hatâlarıyla açıklamıyor. Daha derinlerdeki bir ideolojik, hattâ kültürel determinasyonu vurguluyor.
Yukarıda değindiğim Karamsar aydınlar üzerine (23 Nisan 2014), bu kavramlaştırma sürecinde önemli bir dönüm noktasıydı. Kendi sözcüklerimle özetleyeceğim; Özaltınlı ilk defa orada, son iki yılda belirginleşen muhalif aydın karamsarlığının, “tarihin yönünün, Batı modernitesinden yana ve ona doğru olduğu” inancıyla, daha doğrusu bu inancın çöküşüyle ilişkisine dikkat çekti. Bu tip aydınların içine işlemiş, hep akıllarının gerisinde duran düşüncelere göre, tarihin sahibi aslında AKP değil kendileriydi (veya öyle olmalıydı). AKP bir yere kadar (doğrudan vesayet rejimiyle kapıştığı sürece) demokrat olabilir; (Batılı olmayan, İslâmî) tabiatı gereği oradan öteye demokrat olamaz, uzun vâdede demokrat kalamazdı. Dolayısıyla demokratik atılımının tükenip gericileşeceği noktaya mutlaka varacaktı. Sonrasında “bizim” sıramız gelecek; siyaset yeniden “asıl [= Batılı] demokrasi”ye doğru yürümeye başlayacak; bu geçici AKP deformasyonu veya yan pistinden sonra tarih gene yönünü bulmuş ve esas mecrasına oturmuş olacaktı…
Batının bir varyantı olarak sosyalizm/komünizm
Aşağı yukarı bu tesbitleri Özaltınlı’da okuduğumda çok heyecanlanmış; tamamlayıcı bir şeyler de yazmak istemiş; ama hem araya başka şeyler sokmuş, hem de bir türlü istediğim bütünlük içinde toparlayamamıştım. Yapabilseydim, Marksizmin ve/ya Marksizan solun bu işin neresinde durduğunu anlatmaya çalışacaktım. Çünkü tarihin yönü fikrini en fazla teorileştiren, tabii Marksizmdi. Liberalizmden şu farkla ki, kapitalizme ve burjuva demokrasisine doğru değil, sosyalizme ve komünizme doğru akıyordu tarih, Marksist paradigmada. Ama sonuç olarak bu da bir tür Batıcılıktı, (a) son tahlilde Batı modernitesinin içinden konuştuğu; (b) piyasacı ve özel mülkiyetçi Batı modernitesinin karşısına, piyasacı ve özel mülkiyetçi olmayan, bu ölçüde alternatif bir Batı modernitesini diktiği; (c) Batının ve Batıyla birlikte bütün dünyanın, piyasacı ve özel mülkiyetçi kapitalizm konağında durmayıp, aynı çizgi üzerinde daha ileri bir konak olarak sosyalizme yürüyeceğini tasavvur ettiği için.
Bu çerçevede Marx, Adam Ferguson ve Adam Smith’lerin aşamalı-ilerlemeci düşünüşünün ana mecrasının hem içindeydi, hem de o gövdeden sola doğru çıkan bir dalı temsil ediyordu. Dahası, gerek klasik liberal düşünce, gerekse Marksizm, Batı dışına (ve bu arada İslâm âlemine) aşağı yukarı aynı bakış içindeydi: Bu geri ülke ve toplumlar da er veya geç moderniteye iltihak edecek, bu sayede hızlanıp yetişecek, tarih nehrinin esas yatağı içinde akmaya koyulacaktı. Marx’ta sürdüğünü aslında pek çok yorumcunun saptadığı bu Avrupa-merkezciliğe ve Oryantalizme, Leninizm belki sadece şu fark veya ilâveyi getirdi: Şarkın moderniteye söz konusu iltihakı veya eklemlenmesi, artık olağan kapitalist kalkınma üzerinden değil, kurtuluş savaşları veya “anti-emperyalist, anti-feodal” devrimler [Asya, Afrika ve Latin Amerika halklarının devrimci fırtınası] üzerinden — yani asıl (liberal) Batı üzerinden değil, Doğuya yakın durmaya (ya da kendini öyle göstermeye) çalışan sosyalist-komünist bir Batı, ersatz (taklit) veya surrogate (ikame) bir Batı üzerinden olacaktı.
Öyle veya böyle; sadece (Murat Belge’nin çok vurguladığı gibi) Türkiye’de ve Kemalizm ile sosyalizm arasında değil, henüz oralara gelmeden daha Batının kendi içinde bile, liberal Batılı/Batıcılar ile sosyalist Batılı/Batıcılar arasında, en fazla Batı-dışı “öteki”lere bakışta kendini gösteren bir sıhriyet, ailevî bir yakınlık söz konusuydu. Nitekim biraz önce sözünü ettiğim Üçüncü Dünya kurtuluş savaşları veya millî-demokratik devrimleri, 1920-21’den itibaren Komintern’in gözünde (i) ancak (Batı medeniyetinin tektonik levhasına oturmuş) yerli komünistlerin önderliği sağlandığı ölçüde tamamen meşru ve muteber; (ii) güçlü bir komünist partisi mevcut değilse, hiç olmazsa (Mustafa Kemal gibi) dindar olmayan Batıcı modernistler öne çıktığı ölçüde, daha az da olsa hâlâ meşru ve müttefik; (iii) Cemaleddin Afganî gibi, kısmen ehlileştirilmiş İslâm modernistleri söz konusu ise, eh, belki üçüncü dereceden meşru ve yarı-müttefik sayılıyor; ama faraza Stalin açısından bu kabul edilebilirlik ıskalası (iv) Sultan Galiyev’in Doğu halkları için önerdiği özerklik kertelerine asla ulaşmıyordu.
AKP düşmanlığına dönüş ve Özaltınlı’nın eleştirileri
Olmadı, 2014’te yazamadım bütün bunları. Özaltınlı’nın işaret ettiği aydın karamsarlığının hem dünya çapında, hem Türkiye’ye özgü kaynaklaru vardı. Dünya çapındaki kaynakları şüphesiz Sovyetler Birliği’nin ve genel olarak komünizmin çöküşüyle ilgiliydi. Daha çok Türkiye’ye özgü kaynaklarıyla ise, Kemalizmin çöküşünün üzerine, bir de AKP’nin 2007-2008 dönemecinden galip çıktıktan sonra arzu edilen liberal-Batıcı çizgide kalmamasını kapsıyordu. “Tarihin yönü” inanışının iflâsının bu üç boyutunu sistematik bir şekilde birleştirecek vakti geçen yıl bulamadım; ancak şimdi, biraz olsun yapabiliyorum.
Daha Taraf’tayken, AKP’nin ilericiliğinin bittiği iddiasının, klasik Marksist aşamalı devrim şemasındaki “burjuvazinin devrimci barutunun bir yerde tükenmesi ve gericileşmesi” öngörüsünden devşirildiğini; oysa bu öngörünün olsa olsa “anormal politika” çerçevesinde bir anlam taşıyabileceğini; solcuların “burjuva” diye küçümsediği “normal” demokratik, parlamenter politika süreçlerinde ise bunun hiç böyle olmayabileceğini söylemiştim gerçi. Ama hem çok kısmî, dar siyaset pratiği kertesiyle sınırlı bir uyarıydı, hem de tabii fark edeni, aldıranı, umursayanı pek olmadı. Sosyalist-komünist ittifaklar ve birleşik cephe anlayışının “İstanbul-Ankara yolu üzerinde, olsa olsa Bolu’ya kadar beraber” metaforu, kendi kendini doğrulayan bir kehanet (self-fulfilling prophecy) rolünü oynamayı sürdürdü. Liberal-modernist aydın ve solcuların en azından bazıları, böyle ifade etmeseler de, Türkiye’nin kendi anlayışlarına göredemokratikleşmesi sürecinde AKP’yi — doğru yönde etkilemeye devam edecekleri — bir “kullanışlı aptallar potansiyeli” olarak değerlendirmişlerdi belki. Öyle olmayınca tam tersi bir yanlışlığa, asıl AKP’nin kendilerini “kullanışlı aptallar” yerine koyduğu algısına savruldular. Daha 2011-2012’de bu noktaya gelmiş; (mealen) artık yeter, devrini doldurdu ve tamamen gericileşti, bundan böyle iflâh olmaz, esas mücadeleyi AKP’ye karşı vermeye başlamak lâzım demeye başlamışlardı. Bu da meselâ eski Taraf’ın son dönemlerinde benimsediği aşırı sertlik çizgisine çok berrak bir şekilde yansımış; bir sonraki aşamada, bizler gene bu yüzden ekarte edilmiştik (ilginçtir, hemen tam Gezi öncesindeki bir Cemaat operasyonuyla). Buna karşılık diğer bazı liberal-modernist “muhalif aydınlar” kendilerini bir şekilde tehlikede hissediyorlardı ki, aynı Gezi onlara umut ve güven verdi; yeni Taraf da topyekûn destekçisi kesildi ve alabildiğine sert yaşanmasına ciddî katkıda bulundu. 2013’ün Haziran ayında Gezi, 17-23 Aralık’ta da “yolsuzluk operasyonu”yla, işte Bolu’ya vardık; zaten askerî vesayetten kurtulmuştuk ve şimdi de AKP’den kurtuluyoruz havasına kapıldılar.
Bu noktada sözü tamamen Gürbüz Özaltınlı’ya bırakıyorum. Seküler aydının derin korkuları’ndan bence en kritik beş alıntı: (1) Bu iç dünyanın kilit taşını Batı’cılığın oluşturduğunu düşünüyorum. Bu taşı çekin, Türkiye’de seküler aydının tüm düşünce ve tahayyül evreni çöker. Şuna dikkat: Batı’nın tarih içinde büyük bedeller ödeyerek geliştirdiği ve evrensellik payesi biçilen değerlere bağlılıktan ibaret değil bahsettiğim Batıcılık. Doğuya derin bir güvensizlik, yabancılık duygusuyla kuşatılmış bir düşünce evreni bu aynı zamanda. Batı değerlerinin, bu coğrafyada tarihsel, kültürel güvenilir bir karşılığının olmadığı kabulüne dayanıyor. (2) Doğuya, İslama ait olana yabancılaştırılmış; değersizlik ve korkutuculuk kodlarıyla inşa edilmiş bu düşünce ve duygu dünyası öyle algı filtreleri yaratıyor ki, Türkiye korku tüneline dönüyor. (3)“Doğuya ve İslama güvenemeyiz. Hiçbir ayrım Doğu/Batı, seküler/dindar ayrımının üstünde olamaz…” Söylenmeyen gerçek budur… (4) Onlar bize “despotizmden kaçın” diyorlar; “Batıya sığının, çoğunluğu terk edin”… Ve özel olarak Paralel Yapıyı bir türlü “görememek” ile “yolsuzluk operasyonu”na destek vermek arasındaki ilişki hakkında: (5)İşin sırrı bence şu: Gülen örgütünün “Batı denetimi” noktasında “karnesi temiz”. Gülen hamlesini Batının kararı olarak okudular. Örtük alkışları, mahcup susuşları bundan. 17-25 Aralık’a aşırı bel bağlamalarının; Erdoğan’ın bitişini şen şakrak erkenden ilan edişlerinin nedeni de bu.
Benim ve neslimin yaşadıklarımız
Gürbüz Özaltınlı’nın bu tahlilinin hedefi tam 12’den — bu arada beni ve bizleri de canevimizden — vurduğu kanısındayım. İnsan bazı şeylerin has ve halis gerçekliğini, yüzde yüz doğruluğunu, söylendiği anda anlar, çünkü çocukluğundan beri biriktirdiği en gizli saklı anılarının olsun, okuduklarından aklında kalmış bir yığın parçacığın olsun birleşerek satha çıkmasını tetikler; özetle, o sözlerde dolaylı-dolaysız olanca hayat tecrübeniz ve teorik birikiminiz yankılanır. On yılların nice sohbetlerini, gençlik kavgalarını, dede sofrası, baba sofrası ve yazı kurulu tartışmalarını, akademik konferans ve seminerlerini playback’liyor; bugün “muhalif” konumda olup olmadıklarına bakmaksızın, kafamdan tanıdığım hemen bütün sol kökenli aydınları geçiriyorum, kendim de dahil (sırf deneysel mahiyette, düşüne düşüne uzun bir liste de yaptım bu arada, asla yayınlamayacağım) — Özaltınlı’nın tesbit ve genellemelerinin hepsine, hepimize cuk oturduğu kanısındayım.
Başka her şey bir yana, bizzat kendimden çok iyi biliyorum, sürekli Batının kültürel ve zihinsel uzantısı sayılabilecek bir saçak altında, bir safe haven’da, tanıdık ve tanıdık olduğu için güvenli bir mekânda yaşamanın ne demek olduğunu. 1920 ve 30’ların Girit muhaciri alla franca’lığının üzerine 1940 ve 50’lerde komünist olmuş bir ailede büyümek böyle bir şeydi zaten — her ne kadar Soğuk Savaş McCarthyciliği “bizi” içeri attırsa da, arka planda hep Derviş Vahdetî’si ve 31 Mart ayaklanmasıyla; Menemen Vakasının anlatılış biçimleriyle ve “kör testere” korkusuyla; İzmir’in Cumhuriyet Meydanı’nda tek tük beliren çarşaflı kadınlara her gün Kuran’ını okusa da süper-laikliği elden bırakmayan babaannemin “kahrolasıcalar” diye homurdanmasıyla, Reşat Nuri’nin Yeşil Gece’si, Nâzım’ın kara trenindeki “halı heybe” sahibi ve Demokrat Parti’nin “dini siyasete âlet etme”siyle… hep irtica, irtica ve gene irtica vardı. Kendim ölünceye kadar unutmayacağım babam, bu yüzden kendini en çok (Nâzım’ın heroik tavrında değil) Orhan Veli ve diğerGarip’çilerin kırılganlığında, bir de François Villon’un (Ortaçağ imlâsıyla) Je meurs de seuf aprés de la fontaine / En mon pays je suis en terre loingtaine mısralarında bulurdu: “Çeşmenin yanıbaşında susuzluktan ölüyorum / Yabancı bir diyarda gibiyim, kendi ülkemde.”
Vatanında kendini sürgünde gibi hissetmek: açık konuşalım; bu, Amerikan emperyalizminin değil, bizatihî o yerli (geri, ilkel, bâtıl, Şarklı, Müslüman) toplumun yarattığı bir dışlanmışlık ve yadırgılıktı. Böyle bir yalnızlık ve marjinalliği birey olarak yaşayıp kaldırabiliriz de, parçası olduğumuz toplumun buna göre şekillenmesini istemek başka bir şey. Sovyetlerin Afganistan işgali yıllarında, o zamanın Maocuları olarak bizler iki ayrı düzeyde konuşurduk bunu. Bir, resmî söylemimiz vardı: Sosyal-emperyalizm. Güya Sovyetler Birliği Stalin’e kadar iyi ve doğruydu da, Kruşçev-Brejnev revizyonizmi ile Marksizm-Leninizmden sapılmış ve yeni bir bürokrat-burjuvazi iktidara gelmişti; her şey bundan oluyordu. ÇKP açısından, kabahati sosyalizmin ta kendisine değil ne yapıp yapıp kapitalizme bağlama demagojisinin yol açtığı; bizim açımızdan ise, saf ve temiz bir Marksizm hayalini daha fazla demokrasi değil daha fazla diktatörlük istemine bağlayan; dolayısıyla gerçeği en olmayacağı yerde arayan; tam bir idealist, teorisist, apriorist zırvalıktan ibaretti. Ama dışarıya sürekli bunu satarken, bir de içeride, kendi aramızda geçenler vardı, karşılıklı gardların düştüğü nisbî samimiyet anlarında. Örneğin lâf Babrak Karmal’dan açılır ve “geri, Müslüman bir toplum”da hem kendini halka yabancı hissedip hem de illâ devrim ve bir an evvel modernleşme diye tutturmanın nasıl bir trajediye yol açtığını daha insanî bir düzeyde anlamaya çalışırdık. İşte böyle, derdik, ya 19. yüzyılın Tanzimat ricali ve münevverleri gibi, gidip Batıya, ya da 20. yüzyılın ikinci yarısında bir ordu darbesine ve oradan da SSCB’ye bel bağlarlar. Bırakalım şimdi, bu özel sohbetlere taraf olan Doğu Perinçek’in, hiçbir baltaya sap olamamış olanca loser’lığı içinde, nereden ve nasıl en kinik, en amoral, en Makyavelist darbeciliğe dönüş yaptığını. Kendi kendimize toz kondurmasak da, o genç ve toy hallerimizde bile bizim kendi dramımızın ne olabileceği konusunda belki sathın altında bir önsezimiz vardı.
Murat Belge’nin Gürbüz Özaltınlı’yla birleştiği noktalar
Benzer şeyleri Türkiye solunda en fazla ve en erken — en azından, 1960’lar ve 70’lerde herkesten önce düşünen, Murat Belge’dir kuşkusuz. Daha çok akademik yayınlarıyla Mete Tunçay’ın, keza Çağlar Keyder’in ve başkalarının da hakkını yememek lâzım; ama içlerinde solu militanca yaşayan ve gene o sola dert anlatmaya çalışan Murat Belge vardı. Kemalizmi, etrafında oluşan “tarihsel blok”u ve bu “blok”ta solun yerini de o sorguladı; Enrico Berlinguer önderliğindeki İtalya Komünist Partisi’nin Hıristiyanlıkla “tarihsel uzlaşma” arayışını da Türkiye’ye o tanıttı; İslâmcılığın siyaset sahnesinde temsil hakkını da inat ve israrla o savundu. (Biz ise bu arada ona neler diyorduk; hiç açmayalım solun utanç tarihi içinde yer alması gereken o fasılları.)
Buradan geliyorum, Ertan Altan’ın 15-16 Şubat 2015’te yaptığı (ve daha önce de sözünü ettiğim) uzun röportajda Murat Belge’nin söylediklerine. Birkaç kere okudum; ikiye ayırarak değerlendirmekten yanayım. Bir, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik eleştirileri ve bu eleştirilerden hareketle 7 Haziran seçimlerinde “CHP ile yan yana durmak” önerisi var ki, benim de Erdoğan’a yönelik (geçmişte yazdığım ve gene yazacağım, zira habire çoğalan) bir yığın eleştirim olmakla birlikte, çıkardığı temel sonuca katılamıyorum. Öte yandan iki, genel olarak muhalefete, bu arada CHP’ye, hattâ HDP’ye, nihayet sola ilişkin öyle eleştirileri var ki, bunların yer yer Murat’ın dahi geçmişte söylediklerini aştığı ve belki en sert, en keskin, en çarpıcı saptamalarından bazılarını içerdiği kanısındayım. Örneğin şöyle diyor, özel olarak İslâmiyet, solun İslâmiyetle ilişkisi ve bunun solu nasıl Kemalizmin kucağına attığı (üstelik, bu süreçlerin bugün de işlemeye devam ettiği) konusunda; bir kere daha, en sevdiğim bölümleri numaralayarak aktarıyorum: (1)Türkiye’nin önemli sorunlarından biri şudur: “Burada iki ayrı millet yaşar” denir. Dünyada başka yerlerde de var bunun örneği. Bir önemli sosyolog, “Bel-India” diye bir laf buldu. Bir kesim var ki Belçika gibi. Bir kesim de Hindistan gibi. Türkiye böyle bir toplum… Türkiye’de “Beyaz Türk” diye bir laf icat ediliyor, hemen de tutuyor. Çünkü buranın gerçekliğine uyuyor. Geleneksel yaşayan insanlarla Batılılaşmış insanlar arasında ciddi bir kopukluk var. İdris Küçükömer gibi benim sol içinde kendimi yakın hissettiğim insanların derdi, bu kopukluğu gidermekti. (2) Burada ise Kemalizm var. Bizim iç koşullarımız içinde komünistler oraya bakar olmuşlar. Ayrıca, Kemalist kadrolarla komünizmi benimseyenler fiilen akraba, kardeş çocuğu falan. Aynı zamanda Sovyet devrimi yaşanmış, Komintern kurulmuş. Uluslararası komünist hareket bakıyor ki, bizim memlekette ne kapitalist var ne de proleter. Burada bir takım aydın adamlar cumhuriyet ilan etmişler, İslâma karşı modern bir toplum yaratmaya çalışıyorlar… Diyorlar ki, “Kemalizm desteklenmeli.” Uluslararası komünist hareketin de bizim komünistlere gösterdiği yol bu. Dolayısıyla Kemalist bir sol çıkıyor ortaya. (3)Türkiye’de yaygın genel ideoloji öteden beri İslam. Evlenmede, cenazede hep İslam inancı rol oynar. Türkiye’de bir genç, “ben solcu olacağım” dediğinde bunu İslam’a karşı yapıyor. Doktriner bir İslam değil ama bir tür İslam yine. Solcu olmak dine karşı olmaktır. Solcu olmaya karar vermiş bir adam diyor ki, “birinci vazifem bu adamlarla mücadele etmektir.” Ben 70’li yıllarda solun liderlerinden Harun Karadeniz’le tanışıyorum. Başta çok dindar bir genç. Benden büyük Rasih Güran’la tanışıyoruz. Rasih Güran gençliğinde çok dindarmış. Bach dinlemezmiş, Handel dinlemezmiş. Çünkü onlar kilise müziği yapıyormuş. Aralarında kırk elli yaş fark olan insanlar hep aynı hikâyeyi anlatıyorlar. İslamdan kaçmak için Kemalist oluyor insanlar. Ondan sonra da Kemalizm paçalarını bırakmıyor.
Farklar, güncel siyaset kertesiyle açıklanabilir mi?
Şimdi bir. Bu gözlemlerin Gürbüz Özaltınlı’nınkilerden farksız olduğu; hattâ onun da ötesinde, Özaltınlı’nın genellemelerine en büyük desteği oluşturduğu kanısındayım.
İki. Bütün bunlardan sonra Murat’ın bugünkü siyasî konum ve tercihini, AKP’ye de değil (bana bundan dikkatle imtina ediyor gibi geldi), hemen tamamen Erdoğan’ın söyledikleri ve yaptıklarına bağlamasını, doğrusu birkaç açıdan problemli buluyorum. Kendisinin de geçmişte nasıl diyalog arayışları içinde olduğunu hatırlattıktan sonra, fakat, diyor, Erdoğan bütün bunları imkânsız kıldı. Biraz sonra, “Erdoğan’ın Türkiye’yi götürmek istediği yer”in, CHP tercihini zorunlu kıldığını savunuyor.
Öyle mi – bir tek kişinin hoyratlığı, sektarizmi ve ortamı habire germeye kalkması (cumhurbaşkanı dahi olsa), her türlü toplumsal diyalogu berhava etmeye yeter mi acaba? Dahası, Türkiye’yi tek başına yönetmek ister gibi bir hali bile olsa (ki Erdoğan bana da böyle bir his veriyor), bu tamamen imkânsız bir sübjektivizmden öteye geçebilir mi — bırakalım Türkiye’yi, her şeyden önce Erdoğan’ın kendi partisi ve tabanı bunu kaldırır mı? Bugün AKP Türkiye’nin hem en büyük ve kitlesel, hem de büyüklüğü içinde en olgun, en tecrübeli ve en karmaşık, dolayısıyla da en kimlikli ve kişilikli partisi; bunu görmek hiç de zor değil — eğer Müslümanların toptan geriliği ve ilkelliği, bâtıl inançlar içinde boğulmuşluğu, güçlü bir kişiliğe kul köle olmaya yatkınlığı gibi, Murat’ın bütün hayatı boyunca karşı çıktığı türden özcü klişelere kapılmayacaksak. Nitekim, işte sadece son haftaların olayları ortada: Cumhurbaşkanı ile hükümet arasındaki bir dizi görüş ayrılığı su yüzüne çıktı; Bülent Arınç başbakan yardımcısı sıfatıyla Erdoğan’ı daha önce hiç olmadığı derecede açık ve ağır biçimde, hem de birkaç defa eleştirdi; Erdoğan önce Merkez Bankası ve faiz oranı konsuunda geri adım attı; ardından, iki adımda bir hükümet işlerine karışmaması gerektiği ve üstelik, bu tavrıyla barış sürecine zarar verdiği hakkında, herhalde hiç duymak istemediği şeyleri alenen duymak ve dinlemek zorunda kaldı. Bütün bunlar, Erdoğan’a karşı en ciddî direnişin aslında AKP’nin kendi içinden geldiğini ve hele AKP Davutoğlu’nun önderliğinde bu seçimden başarıyla çıkarsa, Erdoğan’ın müdahaleciliğinin çok uzun süremeyeceğini düşündürmüyor mu?
Üç. Muhalefetin durumunu ise zaten Murat’ın kendisi adamakıllı eleştirmiş; hiçbir umut vermediğini belirtmiş. Öyleyse… Anti-AKP konumda kalma ve “CHP ile yan yana durma” çağrısı yapmanın, zikrettiği (ve pek de tatmin edici olmayan) güncel siyasî gerekçelerden daha derinlerde yatan, o en gizil korkularımızın en kritik anda tekrar nüksetmesiyle ilgili bir açıklaması olabilir mi? Akla ister istemez Özaltınlı’nın “Doğuya ve İslama güvenemeyiz. Hiçbir ayrım Doğu/Batı, seküler/dindar ayrımının üstünde olamaz”şeklindeki özetlemesi geliyor.
Belki şöyle demek doğru olur: Gürbüz Özaltınlı, Batı, İslâmiyet ve Türkiye’nin elitleri sorunlarını düşünmeye, Murat Belge’nin attığı temeller üzerinde, onun bıraktığı yerden devam ediyor.
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024