Murat BELGE

Murat BELGE
Murat BELGE
Tüm Yazıları
Cumhuriyet nesi; bayramı mı?
28.10.2023
360
"Cumhuriyet'e geçiş" olayının iyi mi, kötü mü olduğuna karar vermekte toplumun iki kesimi arasındaki uçurum hemen kendini belli ediyor; ama "önemli" bir olay olduğunu reddeden yok. Evet, en önemli olaylardan biri. Muhtemelen başta geliyor. Peki, bunu medeni bir biçimde, birbirimizin ağzını burnunu kırma ihtiyacı duymadan tartışmamız da mümkün değil mi?

İki gün kaldı ayın yirmi dokuzuna. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti adını taşıyan toplum bu iki gün sonrasına tek bir toplum olarak gitmiyor. Gitmediği kimse için bir sır değil. Bazılarımız için coşkuyla, en büyük coşkuyla kutlanacak bir olayın yıl dönümü olduğu için neredeyse kutsal, bazılarımız için bir şekilde kendimizi kurtarmamız gereken, yok saymamız gereken bir olayın yıl dönümü. Böyle bir bölünmenin dünyada benzerini bulmak kolay değil. Tabii bu görüş ve değerlendirme farklılaşması 29 Ekim'de olmuş o olayın iyi mi, kötü mü olduğu farklılaşması ile başlayıp orada bitmiyor. Olayla ilgili farklılaşma hayatın her köşe bucağının nasıl yaşanması gerektiği konusunu da kapsıyor. Birbirimize "İyi geceler" mi diyeceğiz, "Hayırlı geceler" mi diyeceğiz, buralara, bu "absürd" noktalara kadar geliyor. En ufacık jestlerden v.b. anlıyoruz şu konuşmakta olduğumuz kişinin hangi kamptan olduğunu -ve ona göre tavrımızı belirlemekten geri kalmıyoruz.

Bunları sayıp dökmek hep yaptığımız bir şey. Sayıp dökeceğimize "Biz tek bir toplum değiliz" desek kestirmeden aynı kapıya çıkar. Neyi kutlayacağına karar verememiş bir toplum nasıl bir "toplum"dur?

"Cumhuriyet'e geçiş" olayının iyi mi, kötü mü olduğuna karar vermekte toplumun iki kesimi arasındaki uçurum hemen kendini belli ediyor; ama "önemli" bir olay olduğunu reddeden yok. Evet, en önemli olaylardan biri. Muhtemelen başta geliyor. Peki, bunu medeni bir biçimde, birbirimizin ağzını burnunu kırma ihtiyacı duymadan tartışmamız da mümkün değil mi? Cumhuriyet önemli, Tanzimat da önemliydi. Tanzimat hakkında düzeyli tartışmalar, aklı başında değerlendirmeler olabildi; bazı ciddi kitaplar da basıldı. Niye Cumhuriyet'i benzer bir üslupla tartışamıyoruz? Evet, tabii Tanzimat, Cumhuriyet kadar kesin bir kopma değildi de ondan. Sonuç: Kamplar bu konuyu birbirleriyle değil, kendi aralarında konuşabiliyorlar. Böylece, ya sevgilerini, ya da nefretlerini dile getiriyorlar ve vaktiyle almış oldukları yaklaşımı perçinleyip rahatlıyorlar.

Tipik bir "kutuplaşma". Bu adla nitelediğimiz bir tartışmada umulan anlaşmak değil, öbür tarafı yenmektir. Üste çıkmak, üstte kalmaktır. Bunu sağlamak için "münazara" dediğimiz şey içinde icat olunmuş her tekniği, her hileyi kullanmak meşrudur. Anlaşmak için değil, anlaşmamak için yapılır, çünkü onların bu tavrı, ötekilerin şu tavrı almalarının söz konusu tavırları aşan tarafları vardır. "Düşman"a hak vermek durumunda kalırsan kendini inkâr etmek durumuna da düşersin.

Şu ya da bu nedenle bu "kutuplaşma" dışında kalıyorsan, sürüp giden kavga en azından zaman zaman "komik" de görünebilir. "A doğrudur" veya "B doğrudur"... Bu tip pozisyonları savunmak kolay bir şey değildir çünkü dünyada olup biten işleri böyle sınıflamak, çok zaman, mümkün değildir. Şunun için haklı, ama şuradan bakarsan haksız, bu açıdan doğru, ama şu kötü sonuçlara yol açabilir... Dünyada olup bitenler, özellikle de siyaset alanında olup bitenler böyle bir yapıya sahiptir, sahip olmak zorundadır. Ayrıca siyaset alanında her eylem bir sonuç yaratır, ama oluşumunun her aşamasında ona karşı akımlar, girişimler olduğu için bu sonuç hiçbir zaman eylemi yapan öznenin istediği noktaya varmaz. Bir örnek: Atatürk, öbür cepheyi çok kızdıran bir şekilde, düşünceyi "sekülerleştirme" amacına yönelik adımlar attı. Bunların sonucunda Türkiye "seküler" oldu mu? Olduysa, akşamın bir saatinde batmakta olan güneş Atatürk'ün profilini çiziyor diye o noktaya gidip tören yapmanın anlamı nedir?

Toplumların her konuda aynı sözü söyleyen insanlardan oluşması sağlıklı bir durum değildir. Çünkü düşünce varsa, düşünce farklılaşır. Düşüncelerin farklılaşmasından ötürü korkacak bir durum ortaya çıkmaz; farklılaşmadan ötürü korku varsa asıl korkulacak durum budur. Bunlar tamam, ama farklılaşmanın oluşumu ve sonuçları burada özetlemeye çalıştığım türden biçimler alıyorsa bu da istenir bir durum olamaz. Örneğin "yas" önemlidir; bir toplumun yarısı bir olay için yas tutarken öbür yarısı bayram ediyorsa burada endişe verici bir durum vardır. "Sevinç", "gurur" v.b. için de bu durum değişmez. Çok-parçalı bir imparatorluk yapısını başarıyla sindiren Osmanlı'dan "tek-parçalı" ulus-devlet olmaya geçişte bu kadar arıza sağlık belirtisi değil.

Türkiye'nin aşina olduğumuz siyasi jargonunda "uzlaşma" kelimesinin prestiji yüksek değildir. Her şeyin bağlamı var ve gerçek hayatta da "uzlaşma" dediğimiz olgu ya da "uzlaşmacı" dediğimiz tavır olumsuz şeyler anlatıyor olabilir. Ama "bağlam" diyorsak bunun tersi de geçerli. Demin söylediğim "A doğrudur" ve "B doğrudur" tavır almalarının gerçekten "doğru" olmaları çok zayıf bir ihtimal: doğru oldukları ve yanlış oldukları yönler, taraflar vardır diye başlarsak tartışmaya, daha doğru bir sonuca -uzlaşarak -varmamız ihtimali güçlenir. Bu ülkede halen kavgasını ettiğimiz konular için de bu yaklaşım geçerlidir. 

Ancak bugün tartışmanın devam ettiği platformda benimsenen tutumlara ve girişilen eylemlere baktığımızda, böyle bir noktanın hayli uzağında olduğumuz görünüyor. Hiç mesafe alınmamış demek haksızlık olur, örneğin ben kendi hesabıma Kılıçdaroğlu'nun açtığı "helalleşme" konusunu bunun için olumlu buldum ve buluyorum. Ama yüzüncü yılını kutladığımız ya da kutlamayı reddettiğimiz olay, demek ki yüz yıldır, en hararetli biçimde tartışılıyor. Bir çözüme ulaşması bu nedenle de güç. 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar