Pelin CENGİZ
Gezegenimiz dünya, 6’ncı büyük kitlesel yok oluş evresinde. Bu kitlesel yok oluşun temel nedeni ise insanoğlunun dünya üzerindeki faaliyetleri. “6’ncı Büyük Kitlesel Yok Oluş” adlı evre insanoğlunun soyunun da tükenmesine sebep olabilecek kadar kritik.
Yerkürenin biyolojik çeşitliliğinin bir parçası olan insan ırkının geleceğinin dünyadaki biyolojik canlılığın devamına bağlı olduğu sıklıkla vurgulanıyor. Yerküre kaynaklarının bu şekliyle kullanımı sürdürülebilir değil.
Planet Earth, Life, Africa gibi önemli BBC belgesellerinin yaratıcısı ve anlatıcısı, doğa bilimci Sir David Attenborough, “insan bu dünyanın vebasıdır” demişti birkaç yıl önce. Ne kadar doğru…
Yeryüzündeki doğal kaynaklar ve insan toplulukları benzeri görülmemiş biçimde geri dönülmez bir tahribata sürükleniyor.
Antroposen (antropocene) çağı, yani insanların çağı. Antroposen, Yunanca’da insan anlamına gelen “antropos” kelimesine jeolojik çağları imleyen “-cene” ekinin eklenmesiyle elde edilen bir terim.
Bilim insanları, epeydir insanın dünya üzerinde büyük etkide bulunduğu yeni bir jeolojik çağa girildiğini söylüyor. Yapılan çalışmaların önemli bir kısmı insanoğlunun yerkürede jeolojik bir döneme adını verebilecek kadar iz bıraktığı yönünde.
Çünkü, sanayi devriminden bu yana insan faaliyetlerinin yerkürenin iklimini çok hızlı bir şekilde değiştirdiğine, canlıların yaşam alanlarının da buna paralel olarak yok olduğuna vurgu yapan bilim insanları, 6’ncı büyük kitlesel yok oluşun çoktan başladığına dikkat çekiyor, biyoçeşitlilik büyük tehlike altında, hayvan ve bitki türleri hızla yok oluyor.
Son yarım milyar yılda tam beş defa kitlesel yok oluş yaşandı, bu beş büyük yok oluş, dünya üzerindeki canlı türlerinin büyük bir bölümünün (yüzde 80 ile yüzde 96 arasında) soyunun tükenmesine neden oldu. Ancak, bir farkla, diğer yok oluşların hepsi doğal yollarla oldu.
Şimdi insanlık, yeni bir yok oluşu eşiğinde. Bilim insanlarına göre, dünya 6’ncı kitlesel yok oluşu doğru gidiyor. Bunun temel sebebi ise insanın dünya üzerindeki faaliyetleri. 6’ncı büyük kitlesel yok oluş evresi insanoğlunun soyunun da tükenmesine sebep olabilir. Bir anlamda, insanlık son 150-200 yılda yarattığı “kendi dünyasının” kurbanı oluyor. İnsan kendi eliyle yaşadığı başkalaştırıyor, yok oluşa sürüklüyor. Bir devri bundan daha iyi anlatacak bir tanım yoktur herhalde.
Antroposen çağı kavramını farklı biçimde ifade ederek kapitalosen (capitalocene) demeyi tercih edenler de var. Kapitalosen yani sermaye çağı. Kapitalizmin dünyaya neler ettiğinin, dünyayı nasıl bir tehditle karşı karşıya bıraktığının bir çağa verdiği isim.
Son haftalarda özellikle Marmara Denizi’nin gözlerimizin önünde can çekişiyor oluşunu, denizden yükselen feryat sesin insan faaliyetleriyle hızla ilerleyen tüm nu 6’ncı yok oluştan ayrı değerlendirebilir miyiz? Elbette hayır…
Marmara Denizi’nde yaşamakta olduğumuz müsilaj sorunu gibi deniz, göl, baraj gibi alanlarda yaşanan ötrofikasyon (besin maddelerinin büyük oranda artması), alg patlaması benzeri sorunlarının iki kök sebebi var:
Birincisi organik yükün artması, ikincisi sıcaklığın bu canlıların üremesi için en elverişli seviyeye ulaşması…
Bu iki ön koşula akıntı ve rüzgar gibi su hareketlerinin azlığının da eklenmesi deniz salyası ya da müsilaj olarak adlandırılan sorunlarının gözle görünür şekilde açığa çıkmasına sebep oluyor.
Marmara Denizi’nde mevsimsel bir geçişe denk gelen nisan sonu mayıs başı dönemlerinde bir hafta kadar bir periyotta kendini açığa vuran müsilaj sorunu denizin kendi iç dengesi ev yağış rejimi gibi etmenlerle hemen her yıl gözlemlenebiliyor.
Aynı dönemde Marmara’daki barajlar ve Küçükçekmece Lagünü’nde de benzer problemler diğer etmenlerin varlığı ile bağlantılı olarak görüldü. Ancak Marmara Denizi’nde yaşanan müsilaj sorununun zamansal uzunluğu, kapsadığı alanın genişliği ve yoğunluğunu göz önünde bulundurulduğunda bugünkü sorun doğal döngünün dışındaki problemlere işaret ediyor.
Konuyla ilgili olarak Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi geçen hafta “Marmara Denizi Müsilaj Sorununun Sebepleri, Değerlendirmesi ve Çözüm Önerileri” başlıklı önemli bir rapor açıkladı.
Rapora göre, Marmara Denizi’ndeki organik yükünün artmasındaki birincil sebebin yanlış atık su arıtma politikası olduğunu söylemek yanlış olmaz…
Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin şu tespitleri önemli:
“Deşarj verileri incelendiğinde 2019 ve 2020 yıllarında İstanbul atık sularının neredeyse yüzde 70’inin yalnızca ön arıtmadan geçirilerek Marmara Denizi’ne derin deniz deşarjının yapıldığı görülmektedir.
Marmara’nın dip akıntısı ile Karadeniz’e aktarılacağı düşünülen bu atık su yönetimi her şeye rağmen Marmara Denizi’nin dibinde büyük bir kirlilik birikimine sebep olmaktadır.
Sadece İstanbul örneği dahi Tekirdağ, Yalova, İzmit ve kısmen de Çanakkale’nin atık sularının deşarj edildiği Marmara’daki kirlilik yükünün niçin arttığını açıklamaktadır.
Deniz deşarjlarında atık suyun bırakıldığı derinlik ve difüzör dizaynları, deniz içinde birincil, ikincil, üçüncül seyrelme fazlarını belirleyen hesaplara dayanmaktadır.
Bölgesel akıntılar ve yoğunluk tabakalaşmasına göre belirlenen derinlik ve difüzör yapılarının uygunluğu artan nüfusla beraber bugün sorgulanması gereken duruma ulaşmıştır.
Müsilajın sürekli ve yaygın halde devam etmesi, deniz içindeki atıksu organik dağılımının seyrelmediğini göstermekte olup, “derin deniz deşarjları” ile bırakıldığı noktalarda yeterli seyrelme olmadığı gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
Deniz deşarjı yapılarının dizaynının yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Marmara Denizi çevresinde bulunan çok sayıda kentin (yaklaşık 25-30 milyon eşdeğer nüfusun) atıksuları tam biyolojik arıtma olmadan büyük ölçüde fiziksel çökeltme ve ızgara sistemleri sonrasında Marmara denizine deşarj edilmektedir. Deniz deşarjı sistemleri çoğu zaman hareketli su ortamı kabülüne göre dizayn edilmiş sistemlerdir.
Gözlemlediğimiz mevsimsel etkiler ve sakin deniz ortamları ise bu kabullerin sorgulanması gerektiğini açığa çıkarmıştır. Karadeniz-Marmara Denizi yüzey ve dip akıntıları Karadeniz’deki oksijensiz H2S tabakasının kalınlığı ve Karadeniz’i besleyen akarsuların yıl içindeki debileri ile bağlantılıdır. Uzun yıllar öncesinin ölçümleri ve hesaplamalarına dayanan İstanbul derin deşarjı sisteminin güncel denizel araştırmalara dayanarak derinlik ve çıkış difüzör yeterliliği sorgulanmalıdır.
Marmara’ya bir başka ciddi kirlilik yükü sağlayan noktanın Ergene Havzası olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Bu bölgedeki yanlış atık su yönetim politikası Marmara’ya olan tehdidin baş aktörlerindendir. Buradaki kirlilik yalnızca biyolojik değil, kimyasal bir muhtevaya da sahiptir. Ergene havzasının vakit kaybedilmeksizin atıksu yönetimi planlaması yapılmalı, her türlü denetim, kontrol ve deşarj parametreleri şeffaf ve ulaşılabilir olmalıdır. Sonuç olarak yukarıda ifade ettiğimiz yanılış atıksu yönetimi politikası kendi iç argümanları ve mantığı içerisinde dahi beklenen sonucu vermemektedir. Deniz içinde seyrelmesi beklenen atıksuların Marmara Denizi’nde seyrelmesinin gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Müsilaj sorunu bize bugüne değin Marmara Denizi’nin dibinde bulunan yoğun kirliliğin farklı biçimlerde de su yüzeyine taşabildiğini göstermekte ve mevcut sistemin değişmesi gerektiğini açığa çıkarmaktadır.
Nütrientlerin yanında alıcı ortamın estetik durumunun değişmesine yol açan yüzücü maddeler, yağ gres, koku ve renk parametrelerinin kontrolü için de deşarj öncesi sistemden uzaklaştırılması yani ayrıştırılması gerekmektedir. Hem müsilaj sorunun tekrarlanmaması hem de Marmara Denizi’ndeki büyük kirliliği kontrol altın almak adına ön artıma sistemleri yerine ileri biyolojik atıksu arıtma sistemlerine geçiş sağlanmalıdır.”
Peki bizi bir yok oluşa doğru sürükleyen bu yanlış atık su politikalarından nasıl çıkabiliriz?
Raporda, konuyla ilgili çözüm önerileri ise şöyle sıralanıyor:
- Yaşanmakta olan ve alarm zillerini alabildiğine çalan deniz salyası/müsilaj sorununa dair tedbirler derhal hayata geçirilmelidir.
- Sürecin yalnızca Marmara’ya kıyısı olan belediyeler tarafından ele alınması bir eksikliktir.
- Yerel yönetimlerin ellerindeki tüm imkanlarını seferber ederek bu soruna müdahalede bulunmalarının yanı sıra sorunun kalıcı ve güvenilir bir çözümü ancak merkezi bir planlama, Marmara üzerinde kesin bir korumanın sağlanması ile mümkün olabilir.
- Bu hususta birkaç il belediyesinin kendi inisiyatifiyle yaptığı açıklamalar, yüzey sıyırıcıları ile temizleme girişimleri yetersiz kalırken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın konu hakkındaki sessizliği endişe vericidir. Bakanlık sürece müdahale etmeli, çözümün bir parçası olmalıdır.
- Müsilaj sorununun denizlerdeki kirlilik yükü ve sıcaklık ortalamasındaki artış olarak özetlenebilecek iki kök sebebi olduğu için, sorunun tekrarlanmaması ve nihai olarak çözülmesi de bu iki kök sebebin ortadan kaldırılması ile mümkün olacaktır.
- Her şeyden önce Marmara Denizi’ne deşarj edilen atıksuların tamamının ileri biyolojik arıtmadan geçirilmesi gerekmektedir. Aksi halde, küresel iklim krizinin çarpan etkisi ile beraber mevcut atıksu yönetimi politikasının devamı halinde Marmara Denizi’nde oksijen yetersizliği de artacak ve balık göçlerinin yanı sıra her türden biyoçeşitlilik de azaltacaktır.
- Marmara’da sık görülen bir rüzgâr akımı ya da akıntının artması gözle görünür müsilaj sorununu geçici olarak ortadan kaldırabilecek olsa da konu hakkında yapılan tespitler sorunun büyümekte olduğunu göstermektedir.
- Mevcut duruma müdahale için ilk elden derin deniz deşarjları ve ön arıtma tesislerinin hızlıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
- Baltalimanı (625.000 m³/gün kapasite), Kadıköy (833.000 m³/gün kapasite), Küçükçekmece (354.000 m³/gün kapasite), Küçüksu (640.000 m³/gün kapasite), Paşabahçe (575.000 m³/gün kapasite), Şile (46.000 m³/gün kapasite) ve Yenikapı (864.000 m³/gün kapasite)’deki ön arıtma tesislerinin ivedilikle ileri biyolojik atıksu arıtma tesislerine çevrilmesi ve bu acil ihtiyaca yanıt vermek için gerekli kamulaştırma işlemlerinin hayata geçirilmesi gerekmektedir.
- Sorunun bir diğer yakıcı yüzü olan küresel iklim krizine karşı da iklim krizine karşı acil eylem planının yayınlanarak plana katı bir şekilde uyulması gerekmektedir.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.03.2025
29.12.2024
14.10.2024
27.09.2024
23.08.2024
26.07.2024
21.05.2024
13.02.2023
10.02.2023
15.11.2022