Eser KARAKAŞ

Yangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell
4.07.2025
57
Anayasa maddeleri temel ilke ve yönelimi, işin ruhunu belirler, bu ruhun günlük yaşama geçirilmesi ilgili kanunlarla gerçekleşir, kanunlar detaylıdır ama ASLA ve ASLA Anayasa maddesinin ruhu ve belirlediği istikamet dışına çıkamaz. Oysa, bizim siyaset tarzımızda bu işler böyle olmuyor. Anayasa maddesinin belirlediği ruhun dışına taşma potansiyeli taşıyan uygulama kanunları yapılıyor

George Orwell ünlü kitabı “Hayvanlar Çiftliğinde” herkesin çok iyi bildiği şu ifadeyi kullanır: “Tüm hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar daha eşittir”.

Ben de haddim olmadan George Orwell’e özenerek şu ifadeyi kullanacağım: “Türkiye Cumhuriyeti’nin 1982 sonrası tüm Tarım ve Orman Bakanları, diğer bakanlar gibi şereflidirler ama mevcut ya da müstakbel Tarım ve Orman Bakanlarından birinin seleflerinden daha da şerefli olma imkânı vardır”, nasıl olacağını anlatacağım.

1982 tarihinden önceki tüm Bakanlar da şereflidirler, hiç kuşku yok ama benim ilgi alanıma giren ve bu yazının konusu olacak mesele 1982 ile başlıyor çünkü 1982 Anayasasında (Madde 169) orman suçlarına şaibeli bir örtük af getirilmiş, bu af bizim de ellerimizi, kollarımızı bağlıyor doğal olarak.

1982 Anayasasının kabulü sonrası ülkemizde önemli bir bölümü Ege ve Akdeniz bölgelerinde olmak üzere sayısız orman yangını çıktı, bizim ülkemizde çeşitli nedenlerden, bir bölümü doğal nedenlerden, bir bölümü de çok net bir biçimde gayritabii nedenlerden orman yangınları yaşandı, Türkçemiz çok güzel ve zengin bir dildir ama aynı zamanda alengirli bir dildir, başka hangi bir dilde “Otel olmayacak yerden duman çıkmaz” deyimi var mıdır, merak ederim doğrusu, birileri de diyebilir ki “bizim dilimizde ateş olmayan yerden duman çıkmaz deyimi vardır, kötü niyetli birileri de bu deyimi eğip bükmüşlerdir…” Takdir sizin.

Bu kötü niyeti biraz sorgulayalım isterseniz.

İllaki de bir tarım ve orman bakanlığı uzmanı, çalışanı gerekmez, iyi bir genç gazeteci bu AI ve internet çağında bir hafta bile sürmeyecek bir çalışma ile 1982 sonrası ülkemizde çıkan tüm orman yangınlarının, küçük, büyük, yerleri, koordinatlarını ve tarihini önümüze dökebilir.

Orman Bakanlığı çok eski, çok köklü bir Bakanlıktır, ormancılar hakkında türküler vardır, böyle bir Bakanlıkta, buna eminim, genç gazetecinin saptadığı orman yangını vakalarının TÜMÜNÜN coğrafi koordinatları, bu koordinatların belirlediği yangın mahallerinde o parselin yangın öncesi, hemen yangın sonrası ve bugünkü hava fotoğrafları mevcuttur, olmak zorundadır, bu data Bakanlıkta yoksa birileri çıkıp “orası Orman Bakanlığı değil başka bir yer galiba” diyebilir ve haksız da olmaz.

Bugün de Orman Bakanlığımızın başında selefleri kadar şerefli bir Bakan oturmaktadır, Sayın İbrahim Yumaklı, kendisi özgüvenli, basınla, toplumla iyi ilişki kuran, işini bilen bir Bakan izlenimi vermektedir.

Bendenizin de Sayın Yumaklı’dan bir istirhamım olacak bir vatandaş olarak: Bakan çok kısa sürede 1982’den bugüne yanan tüm orman yerlerinin yangın öncesi, hemen yangın sonrası ve bugünkü hava fotoğraflarını bir sayfada alt alta koyup tüm yangınları içeren bir kitabı Bakanlık yayını olarak basmalıdır – bir tek yangını bile atlamadan ama.

Ben bu yazımın çok benzerini, adeta aynısını yaklaşık dört, beş senedir her büyük orman yangını esnasında yayınlamayı bir adet edindim, dönemlerinin Orman Bakanları muhtemelen görmediler ya da vahim ihtimal, gördüler de görmezlikten geldiler.

Sayın İbrahim Yumaklı bu çağrımı duyar ve bu söylediğim kitabı basar ise, diğer Bakanlar şereflerinden bir şey kaybetmezler ama Orwell’in sözü Yumaklı için daha bir geçerli olur, “Tüm Orman Bakanları eşit derecede şerefli Bakanlardır ama mevcut Bakan Yumaklı daha eşit şereflidir” diyebiliriz; çocukları, torunları da babalarını, dedelerini daha bir hayırla anarlar.

Hafıza tazeleyelim, Bodrum’a yaklaşırken Güvercinlik koyuna bakan Pina yarımadasında bir orman yangını çıktı, AKP dönemi, dönemin AKP yetkilileri “buraya asla otel yapılmayacak” dediler, bugün o yangın yerinde çok lüks bir otel yükseldi, hizmet (!) veriyor, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı (AKP) Ertuğrul Günay görevinden istifa ederek bu pisliğin dışında kalma onurunu taşıdı.

Aşağıya Anayasanın ormanlarla ilgili 169. Maddesini koyuyorum, bu çok sarih anayasal metne rağmen Güvercinlik koyuna bakan Pina Yarımadasına bakan o lüks oteller ve başka yangın alanlarına başka neler, neler nasıl yapıldı, hukukun a, b, c’sinin geçerli olduğu bir yerde bunu anlamak mümkün değildir.

Boşuna demiyorum, tüm Orman Bakanları (eşit derecede) şereflidir ama bahsettiğim, önerdiğim kitabı basmaya cesaret edebilecek (Pina yarımadası skandalını da içerecek ama) Orman Bakanı “daha eşit şerefli Bakan” olacaktır.

Madde 169: Ormanların korunması ve geliştirilmesi

Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.

Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.

Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.”

Bu Anayasa maddesine rağmen bu işler yapılabiliyor ise bu işin içinde bir iş var demektir, bunu da aklım erdiği kadarıyla anlatayım.

Anayasa maddeleri temel ilke ve yönelimi, işin ruhunu belirler, bu ruhun günlük yaşama geçirilmesi ilgili kanunlarla gerçekleşir, kanunlar detaylıdır ama ASLA ve ASLA Anayasa maddesinin ruhu ve belirlediği istikamet dışına çıkamaz uyum ve uygulama kanunları.

Oysa, bizim siyaset tarzımızda bu işler böyle olmuyor, Anayasa maddesinin belirlediği ruhun dışına taşma potansiyeli taşıyan uygulama kanunları yapılıyor ve Anayasa Mahkemesi bu duruma biraz bigâne kalabiliyor.

Başka bir örnek Anayasanın 34. Maddesi: Bu madde toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını tanımlıyor, ruhunu ve çerçevesini çiziyor, hiç de fena bir çerçeve değil, AİHM standartlarına uygun ve sonunda bu hakların kanunla yaşama geçirileceğini söylüyor, ancak gelin görün ki bu yasanın uygulanışının Anayasanın 34. Maddesinin ruhu ile hiçbir ilişkisi yok.

Bu durum, Anayasa maddelerini yaşama uyarlayan yasaların ilgili Anayasa maddelerinin ruhuna uygun olmaması büyük bir sorun, Erdoğan muhtemelen yeni bir Anayasa ile bu Anayasa maddelerinin ruhunu da uygulama düzeyine çekmek isteyecektir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar